Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin rejim tartışmasına bürünmesi, ekonomi yönetiminde tam bir şok etkisi yarattı. Genelkurmay bildirisinin ardından cuma geceyarısı hızlı telefon trafiği yaşandı. Özellikle ABD merkezli mali çevreler, ulaşabildikleri tüm isimlerden bilgi almaya çalıştı. Ekonomi yönetiminde ise gözler, kısa vadeli yabancı sermayenin nasıl tavır alacağına çevrildi.
Aslında filmi biraz geriye sardığımızda, Hükümetle Silahlı Kuvvetler'in ilişki biçimini belirleyen ilginç bir diyalog hala hatırlarda. Ak Parti 3 Kasım 2002 seçiminden zaferle çıkınca dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök, önemli bir buluşmaya ev sahipliği yaptı. Özkök Paşa, Tayyip Erdoğan'ı, henüz başbakanlık yolunun açılmadığı bir anda karargahta ağırladı. "Bizim TSK olarak hassas olduğumuz konular vardır. Bunları biliyorsunuzdur, tekrar etmek istemiyorumBen buradayım, siz de orada. Konuşulacak bir şey olduğunda doğrudan görüşelim!" dedi. Erdoğan, bu tarihi görüşmeden itibaren askerlerle temasını dikkatli bir çizgide sürdürmeye özen gösterdi. Hatta Org. Özkök'ün, "Yeğenim iyi bir üniversiteyi bitirdi, iş arıyor. Bu ülkenin gençleri işsiz. Lütfen ekonomiye öncelik verin" temennisini hiç gözardı etmedi.
Bugün gelinen noktada, askerin sert açıklamasını TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın söylemi tetikledi. Erdoğan, neredeyse 4.5 yıl boyunca icraat denkleminin dışında tutmayı başardığı Arınç'ın, cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında denkleme girmesine, partinin parçalanmaması adına razı oldu. Bu sıkıntısını da 10 gün önce görüştüğü Hak İş Başkanı Salim Uslu'yla paylaştı. Arınç'ın, "Dindar cumhurbaşkanı" tanımından rahatsızlık duyan Erdoğan, "Cumhurbaşkanı'nın nitelikleri anayasa belli. Bunun dışında tanım getirmek doğru değil" duruşunu sergiledi.
Unakıtan faktörü Ak Parti'nin ekonomi cephesine gelinceSon 4 yılda Başbakan Erdoğan'ın mimarisini çizdiği, Başbakan Yardımcısı Adüllatif Şener'in koordine ettiği, Devlet Bakanı Ali Babacan'ın altyapısını kurguladığı, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın inşasını gerçekleştirdiği IMF'nin kontrolörlüğünü yaptığı bir ekonomik model kuruldu.
Uygulanan programın yumuşak karnı haline gelen cari açık sorunu ile kırılganlığı artıran faiz-döviz ikilemi, küresel sermaye ile bastırıldı. Unakıtan, iyi başladığı siyasi hayatında sonradan görülen kırıklıklara rağmen, küresel oyunun şifrelerini çözmeyi başardı. Körfez ülkelerinden Londra'ya, Frankfurt'tan Newyork'a kadar geniş bir yelpazeden Türkiye'ye döviz girişini neredeyse tek başına sağladı. Kişisel ilişkilerle ısınan yabancı sermaye, dalgalı kur sistemini bile allak bullak ederek piyasaya girdi. Dün görüştüğüm üst düzey bir bürokrat,
"Yabancılar yavaş yavaş acele edebilir. Yani çıkışa geçebilir. Onları Unakıtan durdurabilir" diyordu.
Tam yelkenler açılmıştı Ankara'da bürokratlardaki genel hava ise "Artık yeni bir süreç başladı. Ama önümüzde seçim takvimi bulunması bir şans. Şimdiye kadar hep dış şoklarla uğraştık, ilk kez bu kadar ağır bir iç şoku yöneteceğiz " şeklindeydi. Piyasalar açılmadan özellikle büyük bankaların patronlarından soğukkanlı olmalarının isteneceği anlaşılıyordu.
İş dünyasında da "Tam yelkenlerin açıldığı bir ortamda fırtınaya yakalanmak hiç de iyi olmadı" görüşü taraftar buluyor. Öyle ki ASO Başkanı Zafer Çağlayan, geçtiğimiz hafta ziyaret ettiği Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e, "Aylardır Çankaya'yı konuşuyoruz. Siyasi gündem içinde ekonomi sıkıntıya girecek diye endişe ediyoruz. Her dakika işsizler ordusuna iki kişi ekleniyor. 3 ayda 260 bin kişi iş arar hale geldi. Piyasalar gerilimden kaygılı. Ama piyasa sadece borsada ibaret değil" dediğinde Sezer'den, "İnşallah gerilim olmaz. Süreci birlikte izleyip göreceğiz" değerlendirmesi geldi.
Sözün özü Gerilim, iktidarı eritir. Demokrasi dışı çözümler istikrarı bitirir.
Yayın tarihi: 30 Nisan 2007, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/04/30//muderrisoglu.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.