Kendinizi şımartın oyun oynamaya gidin
Cumartesi cep telefonumda bir mesaj. Hayırdır... Beni yakından tanıyanlar bilir. "Cuma geceleri geç saatlere kadar çalıştığım için cumartesi sabahı ölüm kalım meselesi yoksa beni aramayın" durumu vardır. Mesajı alır almaz gülümsedim. "Balçiçek, pabucu yarım, gel müzeye oynayalım." İnanın beni kimse cumartesi günü evden çıkaramazdı. Ama böylesine güzel bir mesaja hayır demek mümkün mü? Üstelik altında Sunay Akın imzası varsa. Tabii ben toparlanıp kendime gelene, kahvemi içip köpekleri dolaştırana kadar saat epey geç oldu. Yine de "Hedefim Oyuncak Müzesi" diyerek çıktım yola. İstikamet Göztepe. Erenköy Kız Lisesi'nin hemen yanı başında yüz yıllık bir tarihi köşkün önünde buldum kendimi. Yılbaşı dolayısıyla süslenmiş. Bütün heybetiyle yükselmekteydi. Kar gibi... Küçücük hissettim kendimi birden. Sanki 8 yaşındaki Balçiçek oluvermiştim birden. Girişte küçücük bir oyuncak dükkanı. Ben yetişemedim onlara. Eskileri daha güzelmiş. Bizim dönemimizde tuhafiyeciden bozma oyuncakçılar vardı. Sonra Sunay Akın'ın sözü geldi aklıma. "Her akşamüstü oyuncakçı, camekanından çocuk ellerinin izlerini siler..." Sahi nerede bu adam? Böylesine büyülü bir ortamı yaratan yaklaşık 4 bin oyuncağı tek başına toplayıp bir araya getiren bu yarı deli, yarı çocuk adam nerede? Müzeyi gezmeye başlıyorum. İlk katta Noel Baba sergisi. Bir de Türk oyuncakları. Tahta bebekler, beşikler, topaçlar, aklınıza ne gelirse artık... Öylesine güzel düzenlenmiş, öylesine özenilmiş ki... Bambaşka bir dünyadayım sanki. Herkesin çocuk olduğu bir dünyada. O sırada kendine has sesini duyuyorum. "Hoş geldin dostum" diyor. Artık gezi daha da keyifli. Sunay Akın anlatıyor ben dinliyorum. Önce küçük bir oyuncakçı dükkanındayız, ardından gerçek bir tren vagonunda, sonra bir denizaltında... Zaman akıp gidiyor. Her katta bir kez daha şaşırıyorum. Bu nasıl bir koleksiyon böyle? 1800'li yıllardan kalma arabalar, kemanlar, porselen bebekler... İlk Barbie bebekler, palyaçolar, uzay araçları... Benim gibi Rahmi Koç da şaşırmış gezerken. Dönüp sormuş Sunay Akın'a "Bütün bunları sen mi topladın?" diye. Sunay Akın tüm içtenliğiyle "Evet" diye cevap vermiş. "Bütün parçaları ben buldum. 15 yıl önce Berlin'de bir oyuncak müzesi gördüm çok etkilendim. O şehirden aldığım tahta bir atla başladı serüven." Rahmi Koç eliyle susturmuş Akın'ı."Ve senin bir holdingin yok, değil mi?" Ne holdingi canım, Sunay Akın'ın tek kişilik oyunları, kitapları ve anlattıkları dışındaki yegane hazinesi bu müze. Zaten elinde avucunda ne varsa müzeye yatırmış. Köşk ise aile yadigarı. Etraftan "Bak bizim oyuncak ben bunu biliyorum" diye sözler duyuyor gülümsüyorum. Herkes ne kadar, mutlu ne kadar neşeli anlatamam. İkinci katta bir salona girerken ünlü "Schindler'in Listesi" isimli filmin müziğini duyuyorum. Soran gözlerle baktığımı gören Sunay Akın başlıyor anlatmaya. "Oyuncaklar dikkatle bakıldığında dönemin izlerini taşır. Tam bir tarih görebilirsin onlarda. Hatta bazen önceden haber verirler her şeyi. Bak bu salondaki tüm oyuncaklar Hitler ve ordusunu anlatıyor. Hepsi İkinci Dünya Savaşı'ndan önce yapılmış üstelik." Eğilip yakından inceliyorum. Koskoca bir ordu var gerçekten de karşımda. Hem müzik hem Naziler, ürperiyorum... Sunay Akın devam ediyor "Peki sen barış kelimesini en çok kullanan liderin Hitler olduğunu biliyor muydun?" Oyuncak Müzesi'nin tasarımları Ayhan Doğan'a ait. Eline sağlık. Müthiş bir çalışma. Oyuncaklara gelince, hayatınızın her kesiminden bir şeyler bulmanız mümkün. Sizden bir şeyler var orada, bir parçanız o müzede gizli, inanın. Ziyaret ettiğinizde bana hak vereceksiniz. Ayrıca birçok sürpriz de var. Usta yazar Çetin Altan trenlerini vermiş. Pele imzalı bir futbol topu var. Müjdat Gezen'in oyuncağını ise, gidip siz keşfedin çok şaşıracaksınız. Sunay Akın'nın dediği gibi oyuncaklar bir devrin aynası sanki. İkinci Dünya Savaşı'na kadar Alman etkisi hissedilirken birden Japonlar oyuncak yapımında çok ama çok öne geçmiş. Geçtiğimiz günlerde müzeyi gezen Japon Başkonsolosu'nun sözleri derinden etkiledi beni. "İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra tutunacak bir tek hayallerimiz kalmıştı. Biz de oyuncak yaptık." Oyuncaklar.... Hayaller demek... Örneğin Arjantinliler 1900'lü yıllarda uzaya giden bir oyuncak araç tasarlamışlar, iyi mi... Ama üstü açık. İşin daha da komiği aracın içindekiler kask takıyor. Pes! diyorum. İyisi mi ben daha fazla anlatmayayım, gidin görün. Pazartesi günleri hariç hafta içi 18.00 hafta sonu 19.00'a kadar açık. Çoluğu çocuğu zaten götürmeniz gerekir, o ayrı. Ama bence hangi yaşta olursanız olun, bir iyilik yapın. Kendinizi şımartın, oyuncak müzesine gidin. Söz veriyorum kapıda istediğiniz yaşa döneceksiniz. Önce ruhunuzu doyurun. Sonra midenizi. En alt kattaki kafeye inmeden sakın çıkmayın müzeden. Bir brownie, bir börek yapıyorlar ki hepsi ev yapımı. Müzeye kadın eli değmiş tabii. Sunay Akın'ın eşi Belgin Akın müzenin müdürü. Her şeyle yakından ilgili. Ayrılmak istemedim. Ne Sunay Akın'ın anlattıklarından, ne de oyuncaklarımdan. Oyuncak-larım oldu birden, bakar mısınız? İyi ki varsınız Sunay- Belgin Akın çifti. Sadece kendi hayallerinizi gerçekleştirmekle kalmadınız, büyüklere çocuk olma şansını verdiniz. Teşekkürler. Not: Yazmadan duramayacağım. Keşke herkes benim gibi müzeyi Sunay Akın'dan dinlese. Hani diyorum bir sponsor çıksa da camekana yaklaştığınızda Sunay Akın'ın sesinden bilgiler başlasa. Güzel olmaz mı? www.oyuncakmuzesi.com
|