Vücuduma zararlı madde sokmadım, kadından başka
Paul Anka sahneyi anlatıyor. "İzleyiciyi hissedersin, kalplerine dokunursun, tutkuyla karşılık verirler, o an sihirlidir"
"Gençlerin işi daha zor" demişti Paul Anka. Dünyaca ünlü besteci. Hani başta Frank Sinatra olmak üzere Tom Jones, Elvis Presley, Barbra Streisand gibi isimleri besteleriyle ihya eden isim. Sinatra'nın "My Way" şarkısının, "You Are My Everything" isimli parçanın yaratıcısı. Anka Çelik Motor'un organizasyonuyla geçtiğimiz hafta İstanbul'a geldi. Sohbetin bir bölümünü dün köşemde yayınladım. Anka'ya "16 yaşında bestelediğiniz "Diana" isimli şarkıyla hayatınız bir anda değişti, dönüp baktığınızda nasıl bir geçmiş görüyorsunuz" diye sormuştum. O da bugün müzik piyasasında olanların işinin daha zor olduğunu belirtmişti. "Günümüzde her şey pazarlama. Görsellik, ayrıca seksilik çok önemli. Yetenek tamamen geri plana atıldı. Bugün siz bir şarkıyı duyduğunuz zaman kimin söylediğine bile bakmıyorsunuz. Ses güzel mi? İyi yorumluyor mu? Bunların hiçbiri önemli değil. O yüzden dönüp baktığım zaman, sadece sesimle ve yaratıcılığımla ortaya çıkmış biri olarak, kendi tarzımı yarattım, kendi yolumu seçtim diye düşünüyorum. Bugün piyasaya girenlerin ömrü en fazla 3 yıl." Anka kısacık boyuna oranla büyük bir karizmaya sahip. Tutkulu bir adam. Heyecanlı, duygularını dışa vurmayı seven. Kısık sesle konuşuyor. O konuştukça daha dinlemek istiyorsunuz çünkü sizi nasıl tavlayacağını iyi biliyor. Şarkıcılık mı yoksa bestecilik mi? diye soruyorum. "Bestecilik benim sigortam" diye cevap veriyor. "İnsanlar yaratıcı kişilere saygı duyarlar. Ben de öyle. O yüzden yaratmanın, şarkı bestelemenin sonu yok." Ya sahne? Tutku, sihir ve müthiş bir empati. Böyle tanımlıyor. Besteciysen köşene çekilip beklersin. Acaba beğendiler mi diye karanlıklardasın. Güvendesin yani. Ama ya şarkıcıysan? Herkesin önünde tüm çıplaklığınla duruyorsun. Çıplaklık diyorum çünkü bestelerin seni, ne hissettiğini anlatıyor. İzleyiciyle olmak müthiş ama bir o kadar da tehlikeli. Tehlike? Paul Anka başlıyor anlatmaya. Anlattıkça kendinden geçiyor. Sahne öylesine bir duygudur ki... İzleyiciyi hissedersin. Sanki kalplerine dokunuyor gibisindir. Hisseder, söylersin, söyledikçe daha da derine inersin. Onlar da dokunur sana. Öylesine dokunurlar ki... Yaratmak, yaratmak istersin. Sahne öylesine tutku doludur. HHH Ya bizim müziğimiz? Türk sanatçılarından tanıdığı var mı? "Lübnan asıllıyım" diye söze başlıyor. "Türk müziğini biliyorum diyemem ama bölgesel olarak müziğinize yabancı sayılmam. Ahmet Ertegün yakın arkadışım. Onun sayesinde biraz biliyorum. Türkiye benim için şimdiye kadar siyahtı. Ne olur ne biter haberim yoktu. Şimdi yavaş yavaş ne olup bittiğini algılamaya başlıyorum. Örneğin İstanbul'da beni bilen ve dinleyen şarkılarımı bilen çok insan varmış, inanılmaz şaşırdım. Önümüzdeki yıl Caz Festivali için tekrar geleceğim." 64 yaşında küçük bir adam. Bu kadar zinde kalmak nasıl mümkün? "En yakın arkadaşlarım uyuşturucu ve alkol alemine daldılar gittiler. Gece hayatı, düzensiz yaşam. Bunlar bana göre değil. Herkeste aynı kanı var, sanki uyuşursanız daha iyi yaratırmışsınız gibi. Yok öyle bir şey. Dinç bedenle sakin kafayla yaratmak çok daha kolay." Yüzüne "Hadi canım hiç mi denemediniz?" der gibi baktığım görünce gülmeye başlıyor: "Vücuduma zararlı hiçbir maddeyi sokmadım." Sonra ekliyor. "Kadından başka."
|