|
|
|
|
|
Van'ı karıştıran 'put'lar
|
|
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'ndeki bir sempozyuma katılan yabancı heykel sanatçılarının eserleri üniversitenin bahçesine konunca tartışmalar başladı. İşte "put" sanılan heykellerin öyküsü...
Put değil bin yılın kanatları onlar
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın yargılanırken Vanlı yöneticiler onun hakkında çoktan karar vermişti; "Dini bütünlere Hıristiyanlık öğretiyor, putlara tapıyorlar." İşte iddialar ve gerçekler.
Van sokaklarında dolaşıyorum. Geçen yıl bu zamanlarda kar varmış buralarda. Şimdi ise güneş. Ortamın tatsızlığından mıdır bilinmez içim üşüyor. Güneş falan hikaye. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın'ın duruşması sürüyor. Yok çete davası değil, bu sefer tarihi eser kaçakçılığı suçlaması. Hani 14 Temmuz'da rektör Azerbeycan'dayken evine bir baskın yapılmıştı ya, hatırladınız mı? Rektörlük lojmanında tam 13 saatlik bir arama gerçekleşmişti. 500 küsur tarihi esere "kaçak" diye el konmuştu. Bu dava onun davası. Adliyenin önünde bekleyen Van muhabiri Ercan cep telefonumdan haber veriyor, "Beraat etti, rektör çıkıyor" diye. Hızlı hızlı yürürken, bir taraftan da düşünüyorum 13 saatlik baskından yıldırım hızıyla beraat mi çıktı yani? Adliyenin önü kalabalık. Bir gün önce rektörlerini üniversitede bekleme kararı alan tüm öğretim üyeleri bugün burada. Ellerinde karanfiller. Türkiye'nin dört bir yanından gelmiş Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Üyeleri de kapıda. Çoğu kadın. "Sivil insiyatif yok" diyor bir tanesi. Diğeri keskin bir dille cevap veriyor. "Nasıl olsun ki? Biz de çocuklarımızı böyle yetiştirmedik mi sanki? Aman sus aman karışma, aman olaylardan uzak dur diye. Hep bizim başımıza gelen onların başına gelmesin diye sakındık. Ne oldu? Susturulmuş bir toplum çıktı ortaya, tepkisiz, duygusuz, sessiz." Aklım hala davada. Şaka değil. Tam 13 saat lojmanda arama yapıldı. Sonuç? Yargıç "İnandırıcı delil yok" demiş. Rektör kapıda gözüküyor. Yorgun, bitkin. Alkışlar başlıyor. Bir an yüzünü kaldırıp kalabalığa doğru bakıyor. Gözleri yaşlı, kıpkırmızı. O sırada müze müdürünü görüyorum. Peşinden koşuyorum. Amacım iddiaları sormak. "Rektör tarihi eser kaçakçılığı hakkında suçsuzdur, çoğu eser tarihi bile değildir diye bir rapor verdiğiniz doğru mu? Hatta bu rapor yüzünden hakkınızda soruşturma açıldı mı?" Müze müdürü tabana kuvvet. Hiçbir şey dinlemiyor. Rektörü taşıyan ambulans gidiyor, kalabalık yavaş yavaş dağılmaya başlıyor. "Haydi" diyorum Ercan'a. "Üniversiteye"... Neymiş şu putlar bir görelim bakalım. Hikayeyi baştan alayım. Van'a geldiğimden beri önüme gelene Rektör Yücel Aşkın hakkında ne düşündüğünü soruyorum. Vanlıların tepkisi ortak. "Dini bütünlere Hıristiyanlık öğretiyorlarmış orada." Nasıl yani? "Öğrencilere para karşılığı Hıristiyan dinini öğretiyorlarmış. Misyoner faaliyetlerde bulunuyorlarmış. Ayrıca orada putlar var. Putlara tapıyor onlar." Ne putları? Çoğunuz "Cahil insanların sözleri bunlar" diye gülüp geçebilirsiniz. Geçmeyin çünkü Hıristiyanlık propagandası yapıldığını dair iddialar Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ayşe Yüksel'e yöneltilen suçlamalar arasında. Van Savcılığı tarafından yönetilen soruşturma kapsamında Ayşe Yüksel'e Hıristiyanlık propagandası yapılıp yapılmadığı sorulmuş, ayrıca erkek ve kız öğrencilerin birlikte oturması için ev tutup tutmadığı da merak edilenler arasında. İyi mi? Rektör her ne kadar dış kredili tıbbi cihaz alımında yaptığı yolsuzluk nedeniyle yargılanıyor olursa olsun Vanlıların umurunda değil. Onların cümleleri aynı "Dini bütünlere karşı suç işlediler, Hıristiyanlığı öğrettiler, putlara tapıyorlar." Nedir bu put meselesi peki? Yola çıkıyoruz. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Van'ın yaklaşık 15 kilometre dışında. Girişte bir Jandarma Karakolu var. biraz ilerleyince karşınıza tüm heybetiyle çift minareli bir cami çıkıyor. Evet yanlış okumadınız, kampüsün içinde. Peki putlar nerede? Hikaye basit aslında. Üniversitenin Güzel Sanatlar Fakültesi 10 Mayıs -8 Haziran 2002 tarihleri arasında "1. Uluslararası Kireçtaşı Heykel Sempozyumu" düzenliyor. Sempozyuma İtalya, Fransa, Belçika, Japonya, Bulgaristan, Kanada, Ukrayna, Litvanya ve Türkiye'den birer heykel sanatçısı katılıyor. Buraya kadar tamam. Asıl kıyamet yapılan heykellerin üniversite kampüsüne yerleştirilmesinden sonra kopuyor. Özellikle Ukraynalı ünlü heykeltıraş Yuliy Sinkevych'in eseri bir kesim tarafından haça benzetilince tartışmalar başlıyor. Özellikle yerel basının körüklediği put benzetmeleri yayıldıkça üniversite yönetimi açıklama yapıyor. Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zühre Şentürk şöyle diyor: "Heykellerin haç şeklinde olduğu yönündeki haberler sadece rektörü yıpratmak içindir. Şeriat özlemlerine kılıf arayanlar, cahil cesaretinden nasıl bir pay çıkarmayı ummuştur sorusu insanın aklına geliyor. Heykellerin hiç birinde haç motifi yoktur." Haç motifi taşıdığı iddia edilen heykel aslında neyi anlatıyor? Bırakalım bu soruya yanıtı heykeli yapan isim versin. "Çalışmamın ismi 'Bin Yılların Kanatları'. Van ve çevresindeki topraklardan birçok kültür gelip geçmiştir. Bunların bir süre sonra canlanarak kanatlandığını anlatmak istedim. Ayrıca bu eser bir kaide üzerine oturtulmuştur." "Put" denilen heykelleri tek tek inceliyorum. Ercan da fotoğraf çekiyor. Haç olduğu iddia edilen heykele dayanıp poz verdiğim gören temizlik görevlileri "Tövbe tövbe" diyerek ayrılıyorlar yanımızdan. Yani Van'da işler hiç de öyle uzaktan gözüktüğü gibi değil. Üniversite hakkında uydurulmuş bir çok hurafe bugün hala etkisini sürdürüyor. Vanlıların bir bölümü rektörün ne olacağıyla ilgilenmiyor bile. İsmini duyduğu anda tepki veren, küfür eden, "kafirler" diye söylenen bir kesimin olduğunu da yadsımamak gerek. Peki ya öğrenciler? Onlar kararsız. Kimi "Yatsın içerde" derken suçun ne olduğundan habersiz. Bazıları ise Yücel Aşkın "Üniversiteyi üniversite yapmaya çalıştığı için cezalandırılıyor" diyor. "Aşkın'dan sonra Van'a modernlik gelmişti." Fazla konuşamıyor "Dersimiz var, Oya Hoca'nın dersi" diyerek yanımdan ayrılıyorlar. Karmakarışık duygular içindeyim. Hangi Oya Hoca? Oya Aşkın mı? Hani rektörün eşi... O bir gün önce kocası tahliye olamadığı için bir damla gözyaşı dökmeyen ama gözlerinden canının yandığı belli olan, o güçlü kadın mı... Gerçekten mi... Her şeye rağmen. Derslere giriyor mu... Van'da bir gün daha bitiyor. Bir sonraki duruşma iki hafta sonra. Otele gidip eşyalarımı toplarken bir öğretim üyesinin söylediklerini düşünüyorum. "Van'ı anlamak için burada yaşamak lazım. Hep taraf olmak zorundasınız. Hep birilerinin arkasında sağında solunda. Rektör özgür düşünün deyince olmadı tabii. Birileri beğenmedi."
|
|
|
|
|
|
|
|
|