İnsana ve internete yatırım
Bilişim teknolojilerinin şöyle bir realitesi var: Biz bütün bilişim sektörü profesyonelleri olarak, 1990 yılını gerçekten Türkiye'nin bilişim miladı olarak alıyoruz. Biz sektörün sıfır noktasını veya başlangıç noktasını 1990 yılı olarak kabul ediyoruz. Bu anlamda 16 yıllık bir geçmişe bakıldığında, bilişim sektörünün (telekomünikasyon sektörü hariç) sıfırdan rakamsal olarak 3 milyar dolarlık bir yapıya geldiğini görüyoruz. Penetrasyon oranına bakıldığı zaman %10 civarında bir rakam ortaya çıkıyor. Yani Türkiye'de her 100 kişiden 10'u bilişimden haberdar. Bu rakamlar çok pozitif görünebilir ama rekabet ettiğimiz ülkelere, Avrupa'ya baktığımız zaman, meselenin fevkalede gerisinde olduğumuzu üzülerek görüyoruz. Bir anlamda, bu işe çok geç başlamanın olumsuz yanlarını profesyonel manada hissediyoruz. Yine de meseleye olumlu yanından bakmak gerekli diye düşünüyoruz. Bu noktada tabii ki özellikle iletişim teknolojisindeki gelişmeler, yeni telefonlar, daha akıllı TV'ler, mobil ürünler gibi gelişmeler, en şaşırtıcı örnekler olarak ortaya çıkıyor. Telekomünikasyon alanında muazzam ve akıl almaz gelişmeler yaşandı. Artık görüntünün de, yani görüntülü telefonların da hayata geçecek olması gibi gerçekler var.
Politika önemli Bilişim Türkiye'de ıskaladığımız en önemli konuların başında geliyor. Ülkemizde, "stratejimiz budur, bundan sonra yol haritamız budur" denmesi gereken ana konu bilişim, iletişim ürünleri ve bilişim sektörüdür. Ama maalesef şu an gelinen nokta itibarıyla yeteri kadar sağlam, güçlü, ayakları yere basan bir stratejimiz olmadığı için biz kendimizi ülke insanı olarak şanssız görüyoruz. Bu, en büyük eksiklik olarak karşımıza çıkıyor. Tabii şunu da söylemeden geçmemek gerekir: Özellikle son hükümetimizin, Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yönetiminde bu konulara olan bakışından da, yaklaşımından da fevkalade memnun oluyoruz, mutlu oluyoruz. Ama konuyla ilgili nihai bir stratejik değer üretilmemesi, bir yol haritası çıkarılmaması ve yapılanların kamuoyuyla yeteri kadar paylaşılmamasının da önemli bir eksiklik olduğunu görüyoruz. Çünkü bu çalışmalar "gönüllerde, dillerde" olan bir şey gibi algılanıyor. Bütün bakanlarımız her gün bu konuyu pozitif olarak ele alıyorlar. Sayın Başbakan bütün konuşmalarında bilgi ve iletişim sektörü açısından kamuoyuna güzel mesajlar veriyor. Ama biz bunun artık "gönüllerde, dillerde" olmasından öte, hayatın bir gerçeği olarak, bir kalkınma kuralı olarak yerleşmesini arzu ediyoruz. Bu beklentilerimizin de 2006 yılı içerisinde gerçekleşmesini diliyoruz.
İstihdama katkı Bugün Türkiye'de tartışılan önemli bir konu var: beyin göçü. Bazı ülkelerin yapılarına bakıldığı zaman, özellikle Hindistan'da beyin göçü ülke politikası olarak devreye girmiş vaziyette. Beyin göçü destekleniyor. Tabii ki nüfusun milyarın üzerinde olması bunu zorunlu politika haline getiriyor. Beyin göçü gerçekten gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelere gidiyor. Katma değeri de tekrardan ülkeye dönüyor. Bizim tabii bu noktalarda öyle bir kültürümüz yok. Türkler'in ne iş yapacağı konusunda keşke çok uzun yıllar önce net bir politikamız olsaydı. Gençlerimiz daha yoğun bir şekilde yurtdışına gidiyor. Keşke bunun katma değerlerini ve geri dönüşlerini, iş anlamında, sosyal ve kültürel anlamda daha yoğun bir şekilde alabiliyor olsaydık. Servis konusunda Biz şayet kendi ulusal yapımız içerisinde teknolojik üretime daha fazla yatırım yaparsak, Malezya, hatta Fas, Mısır gibi, daha farklı bir vizyon oluşturabiliriz. Bir yandan da, kişisel refah ve mutluluğumuzu artıracak İnternet tabanlı müthiş işler var. Bu işlerin sayıları veya segmentleri bu anlamda fazla. Özellikle ekonomik hayata henüz dahil olmamış ev hanımlarının bile İnternet kullanımı refah ve mutluluğu artıracaktır. Hatta bu anlamda ekonomik değerleri yukarı çekecek birçok fırsatın olduğunu memnuniyetle görüyoruz.
Herkes internete Öncelikle ekonomik hayatta daha da fazla yer almak adına, ev hanımlarımızdan tutun da çalışma hayatındaki bireylere kadar herkesin İnternet platformunu müthiş derecede iyi kullanması gerektiğini düşünüyorum. Bir eğitim zinciri içerisinde olmamız gerekir. Yani burada duruma iki gözlükle bakmak gerekir. Bir: Mevcut fırsatları çok hızlıca değerlendiren bir yapının getirilmesi. İki: Hakikaten kökten ve radikal değişim yapan bir tavra girilmesi. İlk söylediğim zaten ilkokul seviyesinde başlayacak bilişim eğitimiyle gerçekleşebilecek bir yapı. Yani Anadolu'dan metropollere kadar uzanan bir yapı. Bunun da örneklerini özellikle bu hükümet döneminde, 2005 yılında gördük. Neredeyse 2006 yılı sonu itibarıyla bilişim ürünlerinin girmediği bir ilkokul kalmayacağını söyleyebiliriz.
EROL BİLECİK
|