|
|
|
|
|
|
'Devler arasına gireceğiz'
Yapısal problemlerin üstesinden gelmeye yönelik adımlar atan Türkiye, bu politikaların sonucunu aldıkça gelecek dönemlerde uluslararası rekabet ortamında aldığı payı artıracak.
Türkiye'de kapsamlı bir liberalleşme süreci 1980'li yıllarda başlamış olup, devlet kontrolünde, içe dönük kalkınma modeline dayanan bir ekonomik yapıdan dışa dönük, piyasa odaklı bir sisteme geçilmiştir. Bu geçiş döneminde, 1970'li yılların sonunda karşılaşılan ekonomik darboğazın aşılarak sürdürülebilir bir büyüme ortamının yaratılması, ithal ikameci modelin terk edilerek dışa dönük ve ihracata dayalı bir büyüme politikasının oluşturulması ve piyasa ekonomisine işlerlik kazandırılması hedeflenmiştir.
90'LI YILLAR KRİZ YILLARI Bu çerçevede dış ticaret rejimi liberalize edilmiş, ihracatın desteklenmesine yönelik çeşitli teşvik ve sübvansiyonlar sağlanmıştır. Diğer taraftan, finansal yapıda var olan kısıtlar kaldırılmış ve piyasalarda kurumsallaşmanın sağlanmasına yönelik adımlar atılmıştır. Bu kapsamda faiz oranlarının piyasada belirlenmesi ve kur politikasının esnek bir yapıya kavuşturulması öngörülmüştür. Yabancı sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi ile ilgili düzenlemeler 1989 yılında yapılmış ve Türk Lirası'nın konvertibilitesinin sağlanması yönünde önemli adımlar atılmıştır. 1980-1989 döneminde gerek dışa açılma, gerekse uygulanan maliye ve para politikaları büyüme performansına, serbest piyasa ekonomisinin kurumsallaşmasına, ekonominin uluslararası piyasalara entegrasyonuna ve rekabet gücünün artmasına olumlu katkıda bulunmakla birlikte ekonomideki makroekonomik istikrarsızlık sürmüştür. Bunun temel nedenini ise yapısal sorunlara çözüm getirilmekte yetersiz kalınması oluşturmuştur. Ekonomik büyüme 1980 sonrasında dalgalı bir seyir izlemiş, temel sorunlar olan enflasyon ve bütçe açıkları kalıcı olmuştur. Uzun yıllar kamu maliyesinde disiplin sağlanamaması ekonomide dalgalanmalara yol açmıştır. 1990'lı yıllarda giderek artan kamu açıklarının yüksek maliyetli iç borçlanma ile finanse edilmesi bütçe içerisinde faiz giderlerinin payını hızla artırmıştır. Yüksek reel faizlere bağlı olarak kamu kesimi borçlanma ihtiyacındaki artış bankaların özel kesime kaynak sağlamaktan uzaklaşarak kamu kağıtlarına yönelmesine yol açmıştır. Bu dönemde yoğunlaşan küreselleşme olgusunun bir sonucu olarak, dış ticaret ve sermaye hareketlerinde artan serbestleşme eğilimi Türkiye ekonomisini de etkilemiştir. Bu ortamda süreklilik arz eden yüksek enflasyon ve istikrarsızlık ekonomimizi krizlere karşı kırılgan bir yapıya sürüklemiştir.
REFORMLAR ETKİLİ ROL OYNADI Nitekim, 1990'lı yılların başından itibaren ekonomi art arda farklı boyutlarda krizlerle karşılaşmış ve pek çok istikrar programı uygulamaya konulmuştur. Son yıllarda uygulanmakta olan ekonomi politikaları uluslararası piyasalar ile entegre, liberal bir ekonomiyi oluştururken, ekonomideki mevcut sorunlara kalıcı çözümler üretecek bir mücadeleyi amaçlamıştır. Bugün uygulamakta olduğumuz ekonomi politikaları sonucunda ekonomik aktörlerin yıllardır önlerini rahatça görebilzmelerini engelleyen ekonomideki inişli çıkışlı yapı sona ermiş; sürdürülebilir büyüme ortamına girilmiş, enflasyon ve faiz oranlarında dalgalanmalar ortadan kalkmıştır. Ekonomik istikrarın sağlanmasında son üç yılda yapısal alanda hayata geçirilen birçok reform büyük rol oynamıştır. Söz konusu reformlar, piyasa mekanizmasının güçlendirilmesi, ekonominin rekabet gücünün artırılması ve AB ekonomik yapısına entegrasyonun sağlanması açısından büyük önem taşımaktadır. Gerek bu adımlar ve gerekse makroekonomide istikrar küresel boyutta rekabete açık ve özel sektörün öncülük edebileceği bir ekonomik ortamı hazırlamaktadır. Bugünlere kadar ekonomik problemlerin temelinde yatan yapısal problemlerin üstesinden gelmek üzere kamu sektörünün işleyişine, mali piyasaların yeniden düzenlenmesine, özel kesimin önündeki engellerin kaldırılmasına yönelik reformlar ağırlık kazanmıştır.
MALİ SEKTÖRDE REFORM Kamu sektörü reformu kapsamında; kamu kesiminde verimliliğin artırılması, iyi yönetişimin sağlanması, idari kapasitenin güçlendirilmesi, bütçe disiplininin sağlanması, kamu hizmetlerinde etkinliğin, şeffaflığın ve hesap verilebilirliğin artırılması hedeflenmiştir. Bugüne kadar bu alanda birçok yapısal düzenleme hayata geçirilerek ve çok sayıda düzenleme de sonuçlandırılma aşamasına getirilerek ekonomi yönetiminde kamu kesiminin rolü yeniden tanımlanmıştır. Kamunun bazı alanlarda üretimden çekilerek düzenleme ve denetleme rolünü güçlendirmesine yönelik yapısal düzenlemeler büyük ölçüde tamamlanmıştır. Bu çerçevede şu ana kadar kamu, birçok sektördeki üretim faaliyetlerinden bütünüyle çekilmiş ve son dönemlerde yoğunlaşan özelleştirme faaliyetleriyle de pek çok sektörde belirleyici konumunu özel sektöre devretmiştir. Mali piyasalar ile mal ve faktör piyasalarının gelmiş bulunduğu serbestleşme düzeyini daha da ileriye götürmek için gerekli mekanizmaların güçlendirilmesi ve ekonomide özel sektörün rolünün artırılması hedeflenmektedir. Bu amaçla özel sektörün ihtiyaç duyduğu kaynağın etkin bir şekilde mali sektör tarafından temini temel hedefimizi oluşturmaktadır.
İBRAHİM ÇANAKCI
|
|
|
|
|
|
|
|
|