|
|
'Sağlıklı finans sektörü şart'
Avrupa Birliği üyeliğimiz ve dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girme hedefimiz önemli ölçüde finans sektörünün yapısının güçlendirilmesine ve reel sektörle sağlıklı bir ilişki kurulmasına bağlı.
Türkiye, son 20 yılda, rahmetli Özal'ın tabiriyle 'çağ atladı.' Bugün Türkiye, henüz çözemediği büyük sorunları olsa da, Avrupa'yla bütünleşmenin eşiğine gelmiş ve önemli bir başarı hikayesi yazmıştır. Sabah Gazetesi de, bu büyük dönüşümün hem önemli bir aktörü, hem de canlı tanığıdır. Bu nedenle, Sabah Gazetesi'nin, Serbest Ekonominin 20. Yılı başlığı ile Türkiye'de serbest piyasa ekonomisine geçişin serüvenini ve hedeflerini 11 ana sektör altında inceleyerek Türk okuruna sunuyor olması, çok önemli bir hizmettir. Çünkü bu başarı öyküsünün ana kahramanı Türk özel sektörüdür. Bu araştırma dizisine finans sektörüyle başlanmış olması ise çok bilinçli bir tercihi yansıtıyor. Çünkü sermaye birikimi, büyüme, istihdam artışı ve teknolojik gelişmenin en önemli kaynağını oluşturuyor.
ARZU EDİLEN DEĞİŞİM Yapılan tüm bilimsel araştırmalar, bankacılık ve finans sektörünün gelişmesinin kişi başına gelir ve verimlilik artışını olumlu etkilediğini göstermiştir. Türkiye'de de benzer bir ilişki mevcuttur. 1980'lerin başında 1.500 dolar seviyelerinde olan kişi başına milli gelirimize mukabil, finans sektörünün büyüklüğü, GSMH'nın yüzde 2'si düzeyindeydi. Bugün 4.500 doların üzerine çıkmış kişi başına milli gelir ve GSMH'nın yüzde 7'si seviyesine ulaşmış bir finans sektörüne sahibiz. Sağlıklı bir finans sektörü, mevcut büyüme stratejisiyle bire bir alakalıdır. Türkiye 1980 öncesi dönemde izlediği ithal ikameci büyüme modelinde kamu müdahalesi, yerli üreticilerin korunması, iç piyasanın desteklenmesi ve mali piyasaların kontrolü politikalarını benimsiyordu. Bu dönemde büyümenin finansmanı ucuz girdi, teşvikler, sübvansiyonlar, kamu mal ve hizmet üretimi, dış rekabetin engellenmesi, iç talebin desteklenmesi, ara mal ve hammadde ithalinin teşviki, ucuz kredi sağlayarak yatırımların özendirilmesi ve sektörel bankacılık faaliyetlerine dayalıydı. 80 sonrası ihracata dayalı büyüme stratejisi döneminde ise ekonominin dış rekabete açılması, ihracatın desteklenmesi, kamunun doğrudan üretim faaliyetlerinden çekilerek kural koyucu, düzenleyici ve denetleyici rolünün ön plana çıkması, sosyal ve fiziki altyapının iyileştirilmesi, finansal piyasaların serbestleştirilmesi ve sermaye hareketlerinin serbest bırakılması politikaları uygulamaya koyuldu. Bu yeni dönemde büyümenin finansmanı, artan rekabet ortamı ve genişleyen potansiyel pazar dolayısıyla verimliliğin ve kârlılığın artması, işgücü piyasasının serbestleştirilmesi dolayısıyla reel ücretlerin gerilemesi, finansal piyasaların serbestleştirilmesi dolayısıyla tasarrufların artması, para ve sermaye piyasalarının dünya ölçeğinde entegrasyonu dolayısıyla gelişmiş ülke fonlarının ülkemize gelmesine dayanmalıydı.
SAĞLIKLI İLİŞKİ KURULMALI Önümüzdeki dönemde Avrupa Birliği üyeliğimiz ve dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girme hedefimiz önemli ölçüde finans sektörünün yapısının güçlendirilmesine ve reel sektörle sağlıklı bir ilişki kurmasına bağlıdır. Umarım SABAH'ın Finans Sektör Gazetesi mevcut sorunların aşılmasında ve orta ve uzun vadeli projeksiyonların yapılmasında faydalı bir başvuru kaynağı olur.
RİFAT HİSARCIKLIOĞLU
|