|
|
|
|
Finans AB'ye hazır
Yapısal problemlerin üstesinden gelmeye yönelik atılan adımlarla gelecek dönemlerde Türkiye ekonomisi uluslararası rekabet ortamında payını artıracak.
Avrupa Birliği süreci tüm sektörleri derinden etkileyecek. Bu süreçteki rüzgardan en az etkilenecekler arasında ise finans sektörü başı çekiyor. 90'lı yıllar sonrasında yaşanan krizler finans sektörünün direncini arttırdı. Özellikle 2001 krizinden ders çıkaran bankalar başta olmak üzere finans kuruluşları sermaye yapılarını güçlendirdi. Krizlerde kendini yenileyen bankalar bu nedenle yabancı yatırımcıların en çok ilgi duyduğu şirketler haline geldi. Birkaç yıl önce ortaklık veya satış için pazarlık yapılan banka hisselerinin değeri katlandı. Garanti Bankası'ndan Koçbank'a Türk Ekonomi Bankası'ndan Şekerbank ve Dışbank'a kadar birçok şirket yabancı fon ve bankaların ortaklık yaptığı veya satın aldığı bankalar arasında yeraldı. Yabancı payının olmadığı diğer bankalar için de hergün farklı yabancı şirketlerin ilgilendiği ile ilgili haberler basına yansıyor. Bu ilginin nedenleri arasında Türk bankalarının mali yapılarının geçmişe göre düzelmiş olmasının yanısıra büyüme potansiyellerinin de diğer AB ülkelerine göre yüksekliği yer alıyor. Kişi başına düşen bankadan tutun konut kredisi kullanımına kredilerin milli gelire oranından tutun nüfus başına banka çalışanı sayısına kadar birçok sektör kriterinde Türkiye AB ülkelerinin gerisinde bulunuyor. Olumsuz gibi gözükse de bu gerilik bankaların büyüme potansiyelini ortaya koyuyor. AB'nin Türk bankaları için bir başka önemi ise risk yönetimi konusunda da etkinlik gerektirecek olması. Mali yapı güçlense de risk yönetimi hala bankacılık sektörü için çok önemli durumda. Risk yönetimi deyince de akla Basel kriterleri geliyor.
KRİZLERLE DOĞAN KOMİTE Uluslararası finans piyasalarında meydana gelen krizlerin pek çoğunda etkin bir risk yönetim sisteminin bulunmayışı neden olarak ortaya çıkmakta. Gelişen piyasaların artık birbirine iyice entegre olması nedeniyle, bir finansal piyasada yaşanan kriz diğer piyasaları da kısa sürede etkileyebilmekte. Bu nedenle uluslararası tarafsız bir düzenleyici kurulun gözetiminde dünya çapında kabul gören bazı standart yaklaşımların geliştirilmesi gereği ortaya çıktı. Bu konuda bilinen en geniş düzenleme Basel komitesi tarafından oluşturulan kriterler. Tüm dünyada mali sermayenin yeniden yapılanması anlamına gelen Basel'in geçmişi 1974 yılına dayanıyor. Basel Komitesi, 1974'li yıllardaki krizlerin ardından kuruldu. Komite, 1988 yılında Basel I'i düzenledi 1993 yılında yürürlüğe giren Basel I ile bankalar taşıdıkları riskle orantılı olarak yasal sermaye bulundurmaya başladılar. Tanımlanan sermayenin risk ağırlıklı aktiflere oranının en az yüzde 8 olması öngörülüyordu. Basel II için çalışmalar ise 1999 yılında başlatıldı. Bu kriter kredi riskinin hesaplanışı ile ilgili yeni düzenlemeler getirip operasyonel risk ilk kez sermaye yeterliliği hesaplanmasına dahil edildi. Basel II ile önemli değişiklikler yaşanacak. Başta KOBİ'ler olmak üzere kredi verme şartları ve bankaların bu kredilerin risklerini hesaplayışı farklı hale gelecek.
KARLILIKTA AB'Yİ GEÇTİK Türk bankalarının AB öncesi durumu Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) ekim ayındaki raporuna da konu oldu. Buna göre, Türk ekonomisinde Avrupa Birliği'ne en hazır sector bankacılık olarak belirlendi. Rapora göre, Türk bankalarının, Avrupa'da rekabet ortamına ayak uydurabilmek için birleşme ve devralma yoluyla ölçek büyütmek zorunda olduğuna da dikkat çekildi. BDDK'nın hazırladığı 'Avrupa Birliği'ne tam üyelik sürecinde Türk bankacılık sektörü' raporunda, Türkiye ve AB finans piyasalarının yapıları karşılaştırıldı. Rakamsal verilerle yapılan değerlendirmede, Türk bankacılık sektörünün karlılık oranının, AB'nin ilk 15 üye ülkelerindekinden 6 kat, 10 yeni ülkedeki karlılıktan da 3 kat fazla olduğu belirlendi. Türk bankalarına yönelik yabancı ilgisinin önemli nedenlerinden birinin karlılık olduğuna dikkat çekilirken, Türk bankalarının sermaye yeterlilik rasyosunun da AB ülkelerine kıyasla yüksek olduğu vurgulandı. AB ülkelerinde yüzde 12-13 olan sermaye yeterlilik rasyosunun Türkiye'de yüzde 30'a kadar çıktığı raporda yer aldı. Aynı olumlu göstergeler faiz gelirlerinde de gözlenirken, net faiz gelirinin toplam aktiflere oranı AB ülkelerinde yüzde 1.3 ile yüzde 2.7 arasında değişirken, Türkiye'de yüzde 4.5 olarak belirtildi. Türkiye ekonomisindeki diğer sektörlerle karşılaştırıldığında bankacılığın Avrupa Birliği'ne en hazır sektör olduğu değerlendirilen BDDK çalışmasında, ölçek büyüklüğü sorununa da dikkat çekildi. Bankalara Avrupa finans devleri ile rekabet edebilmek için birleşme ve devralma yoluyla ölçek büyültme yoluna gitmeleri önerildi.
SİNAN CEM ŞAHİN
|
|
|
|
|
|
|
|
|