Resimlere bakarken...
Elimdeki kalın ciltli kitabı, şarkı tutar gibi bir yerinden açıyorum. Açtığım sayfada önüme Saliha Sultan'ın portresi çıkıyor. Adını duymuşluğum yok. Özene bezene giydirilmiş küçük bir kız çocuğunun resmi... Portreye ait bilgileri okudukça, benim ilk bakıştaki tespitlerimle, resmin sahibinin yaşamı arasında farklar olduğunu görüyorum. Örneğin, Saliha Sultan benim için "küçük bir kız çocuğu", halbuki bilgilere bakılınca bu resim onun nişanlılık resmi... Resim 1876 yılında çekilmiş. Saliha Sultan o yıl Hidiv İsmail Paşa'nın oğlu Prens İbrahim Hilmi ile nişanlanıyor. Fark orada bitmiyor... Ben kıyafetini sadece "özenli bezenli" buluyorum, portre bilgileri kayınbabasının hediyesi olan pırlantalarla süslü gerdanlığı ile başındaki taca dikkat çekiyor... Saliha Sultan kim? Abdülaziz'in kızı... Padişah'ın "başkadını" Dürünev Sultan'dan olma...
***
Fotoğraf bir anı donduruyor ama yaşam devam ediyor... Aynen Saliha Sultan'ın yaşamı gibi... Nişanın yapıldığı yıl Saliha Sultan'ın babası tahtan indiriliyor. Ardından da ölüyor. Evlilik hazırlıkları bu nedenle yarım kalıyor. Tahtın yeni varisi üç aylığına V. Murad oluyor. Onun peşinden gelen II. Abdülhamid ise kendi çıkarlarına aykırı bulduğu için bu nişanı bozuyor. Talihsiz Sultan evlenebilmek için yeni padişahın kızlarının evlenmesini bekliyor. Bu bekleyiş on üç yıl sürüyor. Yirmi yedi yaşında hassa ordusunun emekli komutanının oğlu ile evleniyor. Bir kızları oluyor ama altı yaşındayken ölüveriyor. Hanedanlık kalkınca Saliha Sultan da Mısır'a yerleşiyor.
***
Bahtına çıkan şarkının kederli bir şarkı olması gibi rastgele seçtiğim Saliha Sultan'ın yaşamı da acıklı çıkıyor. Kızının ölümüyle müthiş bir darbe alan Sultan, ömrünün sonuna doğru çok ağır bir parasızlık ve ruhi bunalım dönemine giriyor... Defalarca intiharı deniyor... Seksen yaşında da Mısır'da ölüyor... Resim, pırlantalı gerdanlık, başındaki taç daha sonraki yaşamının hiçbir şekilde göstergesi olmuyor... Boşluğa yollanmış anlık bir bakış kalıyor... Koç Enerji Grubu, fotoğrafın icadının hemen ardından 1846 yılından başlayarak 1950'ye kadar çekilmiş 162 portre fotoğrafını Hatıra-i Uhuvvet adı altında toplamış... Yanlarına da yaşam hikayelerini yazmış... Kitabı oluşturan Bahattin Öztuncay bu fotoğrafların "insanın dış görünüşüyle ruh halinin kesiştiği" noktada çekilmiş olduğunu söylemekte... Diğer portrelere gelince... Onların da bazıları şöyle: "Ankara zindanı avlusundaki Nazım Hikmet... Kederli Yüz ifadesiyle Tevfik Fikret... Masumiyetinin simgesi Dürrüşehvar Sultan... Tahtan indirilmiş sabık Sultan Abdülaziz..." Yani Saliha Sultan'ın babası... Bir anlamda babadan kıza bir yaşam serüveninin iki çok önemli anını elimizde tutmaktayız... Başka? "Kırmızı pastel kalemle yazılmış göz alıcı ithafıyla Muhsin Ertuğrul... Esir düştükten sonra kılıcı iade edilmiş Gazi Osman Paşa... Rus işgalinden İstanbul'u kurtarmaya çalışan nefer kıyafetiyle Osman Hamdi Bey. Fesiyle poz veren Fausto Zonaro... Tüm cazibesiyle Bedia Muvahhit..." Gerçekten bu kitabın sayfalarında bir portrenin eşliğinde hem tarihin hem de yaşamın derinliklerine gidiveriyorsunuz.... Yaşamının ayrıntılarını öğrendiğimiz Saliha Sultan da onlardan biri... Acılı bir hayatın parlak bir anında çekilmiş bir fotoğraf. Bu küçük sultanın hayatı resmin çekildiği gün yazılsaydı başka şeyler yazılacaktı. Resmin çekilmesinden yüz yıl sonra yazıldığında başka şeyler yazılıyor. Hayatın ürkütücü yüzü de çıkıyor ortaya. Resimler bize, kısa anlara değil geniş zamanlara bakmayı öğretiyor.
|