Çanı ben de çaldım
Radyoterapi seansları bittiğinde çanı öyle güçlü çaldım ki bütün hastane çınladı. Fakat çektiğim acı ve yanıklar yüzünden hiç keyfini çıkaramadım
Yine hafta sonu, yine size biraz çekilenlerden bahsedeceğim. Bunu sizleri üzmek için değil, sanki insan bu hastalığa yakalananların neler çekip günlerini nasıl geçirdiğini merak eder diye yapıyorum. Üstelik sağlıklıyken bile sıkılanlara, sağlığın kıymetini hissettirmek istiyorum. Bugüne moralim nedense çok bozuk başlıyorum. İnsanoğlu ne değişken? Hani evime gidince artık hiç canım sıkılmaz zannediyordum? Sıkılıyor hem de feci... "Ne tuhafsın, hani pozitif düşünceler, moral nerede? Hani herkesin yolladığı dualar, reikiler, sevgi dalgalarıyla sarmaş dolaştın ve zorluklar daha fazlayken kendini daha iyi hissediyordun. Bunlarda samimi değil miydin" diye soruyorum.
PEMBE GÖZLÜK İLACI OLSA Evet, tümüyle samimiydim ama işte bugün böyle. Kabızlıklar, ishaller, yemek tüpü etrafında enfeksiyonlar, susuz kalmalar, ilaçlar, konuşamamak, halsizlik, (affedersiniz) kusmalar, (en çok da devamlı bulantılar) insanı bezdiriyor hayattan. Torunumuz İris aynı annesi ve Sönmez... İkisine de çok benziyor. O kadar şeker, o kadar sevimli bir bebek ki ona baktıkça içim eriyor sevgiden. Keşke iyi olsam da kucağıma alsam, oynasam. Herhalde bir depresyon, keşke hemen bir ilaçla gözüme pembe bir gözlük takılsa. Bana devamlı reiki yollayan Nilgün Thompson'la (Marmaris Martı Oteli'nde kursları varmış) telefonla konuştuk. "Çok agresif bir tedavi yapıldı. Daha da iki kemoterapiniz var. Bunlar yalnız vücudunuzda değil düşünce sisteminizde, ruhunuzda da travmalar yarattı. Tabii ki böyle günleriniz olacak. Hatta sebepsiz ağlayabilir, isyan edebilirsiniz. Bunları nankörlük olarak tanımlamayın. Kendinize isyan etmek için hak tanıyın ki farkında olmadan bastırdığınız sıkıntılar dışarı çıksın. Etrafınızdakileri de üzmekten korkmayın, onlar da anlar ve hak verir size" diyerek rahatlattı beni. Hakikaten "Beterin beteri var" diye dişimi sıkıyorum ama herkesin sıkıntısı da kendine göre bir yerden patlak veriyor işte. Bense habire mantıklı bulmadığım için kendime sinirleniyorum. Size Amerika'daki radyoterapimin son günlerinden bahsedecektim değil mi? Evet, 33 terapide burnumdan boynumun omuzla birleştiği yere kadar olan bölge içeriden ve dışarıdan yakıldığından (bilhassa sağ tarafım) dışardaki burnumdan itibaren boğazım, boyunca yamuk yumuk şiş ve yaralar içinde. İki koluma morfin gibi bir patch taktılar, ağrıya karşı devamlı derimden ilaç veriyorlar. Gece ve gündüz burnum tıkalı ve acılı, uyku yok ve geçen yazımda dediğim gibi yüzümü ve ateşler içindeki yaralı boynumu duş alırken sabun ve suyla yıkamak kabusum oldu. Çok acı çekiliyor yaralardan. (Her gün yanıkları iyileştirmek için sürülen kremlerin hiç kalmaması lazımmış) Bütün cesaretimi topladım. Dr. Ang'e "Bakın benim pilim bitti. Eğer kalan beş seansı sadece önlem için yapıyorsanız, yapmayın. Çünkü artık boynum bu kadar haşlanmaya, yaralar açılmasına dayanamayacak. İkincisi içimdeki şişkinlikler de öyle, nereye kadar? Üçüncüsü git gide yakıcılığı artan bu tedaviden zaten kulağımda duyma, gözlerimde görme kaybı var gibi olan şey (kulağımda, gözümde, bir de beynimde diyordu, uyarılar) acaba kalıcı hasarlar mı? Sizden 5 seanslık indirim istiyorum. Biraz da yalvarıyor muyum, nedir?" Uzakdoğulu doktorum "Raporlar çok iyi ama olmaz" dedi. "Pekiyi, hiç olmazsa beşi, üçe indirin" diye sızlandım. "Bak Filiz, sen bize örnek olacak kadar cesur, dirençli, şaşırtacak kadar neşeli davrandın. Bir kemoterapini kaldırdım ama senin esas tedavin radyoterapi. Onun için (gülerek) indirim yok" diye sırtımı okşadı. Ben de söylene söylene beş terapiyi tamamladım. Bitmeden bir gün önce tedavisi biten biri çanı çalarken ipi koptu. Ben hemen "Yarın ben çalacağım. Ne olur yarına çok sağlam olsun" diye rica ettim. Ertesi gün tedavim biter bitmez çanın önündeydim. Öyle bir çaldım ki hastane çınladı. Sönmezciğime sarıldım. O yanımda olmasa, şefkati olmasa bütün bunlara nasıl göğüs gererdim? Resimler çektik. Fakat o kadar sıkıntılı bir şekilde yanma ve acılar içindeydim ki bittiğini anlamadığım gibi, keyfini de çıkaramadım. Notları yazdığım 25 Temmuz pazar gecesi, benim kızım gibi sevdiğim bir Elif'im var. O akşam üstü Bahadır'la evleniyor ve ben Kemer Country'deki bu düğüne gidip, keyfini bile çıkaramıyorum. Sevgili Bahadır ve Biricik Elif'im size sevdiklerinizle ömür boyu mutluluklar diliyorum. Sizlere haftaya kadar sevgi ve sağlıklar diliyorum. Sağlığınızın kıymetini bilin.
|