|
|
Evlilikler uzun sürmüyor
Televizyonda çeşitli versiyonlarını izlediğimiz "Evlenmek istiyorum", "Gelinimi arıyorum", "Damadımı arıyorum" zincirine yeni bir halka daha eklendi ki o da "Kaynanagelin evi". Kaynana ve gelin adayları aynı evde yaşıyor ve kaynanalar diğer evde yaşayan oğullarına kız seçiyorlar sözüm ona. Bundan daha suni, daha komik bir ortam olamaz. Bilmem hiç seyrettiniz mi, bir sürü gelin adayı kaynanalara servis yapmak için adeta yarışıyor. Bir kaynana "Su" deyince kızlar su getirmek için adeta birbirlerini eziyor. Tabii ki büyüklere hürmet bizim anneannelerimizden öğrendiğimiz çok güzel bir şey. Ama "Aman ben seçileyim, beni beğensin" suniliğiyle gösterilen saygı pek komik duruyor. Düşünsenize hiç tanımadığınız, belki de mutsuz olacağınız bir aileye girmek için mücadele veriyorsunuz. Hepimizin başından ciddi ilişkiler ya da evlilikler geçmiştir. Büyürken bize hep söylenen; ailenin çok önemli olduğu, hayatımızı beraber sürdüreceğimiz insanın ailesiyle kendi ailemiz arasında yapısal benzerlikler olması gerektiği gerçeğini birçok defalar göz ardı etmiş, sonra da bu konuda ağzımızın payını almışızdır. Hakikaten işin özüne inerseniz birçok arızalı ilişkinin, yürümeyen evliliğin çoğunda "Ailelerin yapısal farkı" büyük bir pay tutar. Farklı kültürler ve yetişme biçimlerinden çıkmış insanlar maalesef aynı paydada birleşemezler. Babam "Fidanı çek köküyle gelir" der. Yani siz, farkında olmadan ailenizden aldığınız kültür ve görgüyle yoğruluyorsunuz. Onlar sizin ayrılmaz bir parçanız, gerçeğiniz oluyor. "Efendim aynı kültürden, aynı çevreden gelen insanlar çok mu iyi anlaşıyorlar, hiç mi mutsuz olmuyorlar?" diyeceksiniz. Tabii ki onlar da arıza yapıyorlar bazen, çünkü kişisel farklılıklar ve karakter çatışmaları da çok önemli. Ben sadece "Farklı yapılardan geliyorsanız, iş daha kişisel farklılıklara bile gelmeden tıkanıyor" diyorum. Zaten çoğumuz toplumsal yozlaşmayla beraber büyüklerle diyaloğu, saygıyı ve hürmeti unutmuş durumdayız. Yine aynı nedenlerle birçok büyük de büyüklüğünü, olgunluğunu, ağırlığını unutmuş... Hal böyle olunca aile içi çatlaklar almış başını gitmiş. Niye artık evlilikler eskisi kadar uzun sürmüyor, niye boşanmalar birden bire patladı? En önemli nedenlerden biri aile mefhumunun çökmesi ve aşka meşke dalıp, kültürel farklılıkların ileride doğurabileceği arızaları başından görememek. Yüzde yüz katılmıyor olsam da şu bir gerçektir: Bizim geleneklerimiz kadının daha olgun olmasını, susmasını öğretir. Bakın annelerimize... Aileyi ayakta tutabilmek için hep fedakar davranmış; çoğu zaman susmayı kalmayı becermiştir. Biz ise "değişen koşullar", "ekonomik bağımsızlığımız", "özgür kadın" falan gibi laflarla "Sen yaparsan ben de yaparım, sen bir söylersen ben beş söylerim" politikasını benimsedik. Susmayı, bazen yutmayı; acizlik, zavallılık zannettik. Halbuki susabildiğimiz, olgun davranabildiğimiz zamanlarda gördük ki işler daha kolay ilerliyor. Eee, ne ekersen onu biçersin, şimdi çocuklarımız da bizim karşımızda susmuyor, küçücükken car car bağırıyorlar. Emin olun aile çok önemli, yine emin olun aile uyumu, ahengi çok çok önemli. Burada iş daha çok kadınlara düşüyor galiba. Ne demişler, yuvayı dişi kuş yapar...
İlişki cadısı Ayşe
|