Kitabın tam ortasından
Yılın tam ortasına yaklaştığımız şu günlerde 'NATO Vadisi', 'Kurtlar Vadisi' derken yine derin mevzuların tam ortasına düştük.. Hem dünyayı, hem Türkiye'yi kurtarma haftasındayız.. Şimdilik dünyayı kurtarma programına katılmayı biraz erteleyerek derin mevzuların mevzii bir mücadelesine yönelmek durumundayım. Çünkü; Musa'ya da, İsa'ya da yaranamayan, hem dincilerin, hem karşı-dincilerin saldırılarına maruz kalan çağın 'sufi-meşrep' insanlarına ve şahsıma taciz var. Önce 'sofu' ile 'sufi' farkını belirlemeli: 'Sofu' kelimesi 'sufi' kelimesinin farklı söylenişinden kalıplaşmış. Ancak zamanla bu iki kelime neredeyse siyah-beyaz kadar zıt kişilerin sıfatı olmuş. Sofu, öncelikle görünürde sıkı Müslüman.. Sufi ise kişinin iç dünyasını önceleyen Müslüman.. Her ne kadar kendini sufi diye tanıttığı halde bu sıfatı cüppe ile sarık kuşanmaktan ibaret sanan sofular var ise de hakiki sufilik başka bir haldir. Pek çok ünlü Batılı bilginin araştırmasına konu olan sufilik ve özellikle Anadolu Müslümanlığını mayalayan sufilik öncelikle bir iç yolculuktur. Bu ayırımın, manevi açıdan adeta ölüm-kalım meselesi olduğuna inananlardanım.. Onun için de, 1991'den 1996'ya kadar yaşatabildiğimiz Çağrışım dergisinde hep aynı bilince dikkat çektik.. Başyazılarımızı kaleme alan sayın Abdülkadir Şaşmaz dahil hemen hemen bütün yorumlarımızın özü iki çizgi arasındaki mutlak aykırılığa vurgudan ibarettir: - Mevlana'ların ve Yunus Emre'lerin hakiki sufi çizgisi.. - Köktenciliği benimsemiş sözde sufi çizgisi.. Bu dergide fotoğraf, haber ve yorumlarını yayınladığımız gerçek sufi etkinliklerinden 'Kadiri Devranı'nın, sekiz yıl sonra Hürriyet'te 'bomba manşet' olarak patlaması ne kadar anlamlı? Kucağınıza konan yayınlanmış fotoğrafları uzun araştırmalardan sonra ele geçiriyorsunuz. Bu fotoğraflardaki bazı kişiler arasında, Başbakanın Basın Danışmanı Ahmet Tezcan, rakip bir kanaldaki Kurtlar Vadisi dizisinin senaryo yazarı Raci Şaşmaz ile başrol oyuncusu Necati Şaşmaz olduklarını da bir çırpıda keşfediyorsunuz. Bu arada derginin genel yönetmeni olarak Mete'nin de sabıkasını yakalıyor ama SABAH'ta yazdığı için hatır edip ismini pek öne çıkarmıyorsunuz.. Yaşasın cehaleti yüceltme ve zihinleri bulandırma hürriyeti!
*** Suçlamanın özü tarikatçılık.. Türkiye'de 'tarikat' olarak anılan toplulukların çoğu İslam ile laikliği bağdaşmaz buldukları için Cumhuriyet karşıtlığı ile suçlanırlar. Doğrusu, sufi geçinen ve sufi sanılan pek çok tarikat mensubunun Türkiye'deki rejime 'küfür düzeni' olarak baktığı da hakikattir. Açıkçası; Ahmet Yesevi'nin, Mevlana'nın, Hacı Bektaş'ın, Yunus Emre'nin yürüdüğü yolların genel adı olan 'tarikat' kelimesi, yüzyıllar boyu ve günümüzde sahte yahut ehliyetsiz tasavvuf istismarcıları yüzünden yıpranmış gitmiştir. Tıpkı 'şeriat' kelimesi gibi. Aslında İslam Hukuku'nu ifade eden 'şeriat', yobazlar ve karşı yobazlarca öncelikle ve özellikle 'belediye otobüslerinde kadınları ayrı yerde oturtmakkol kesmekzinacıları taşlamak.. kafirleri doğramak' türü güncel uygulamalara hapsedildiği için karanlık bir terim olarak algılanır hale gelmiştir. Tabii böylece İslam'a açıktan küfredemeyenlerin işi kolaylaşmış, Kur'an-ı Kerim'i ve tasavvufu aşağılamak isteyenler şeriat ve tarikat terimleri üzerinden lanetlerini okuyarak hınçlarını alma imkanına kavuşmuşlardır. Bu 'tosun yürekli' saldırganlığın üretebileceği yeni ve sıcak kafa karışıklığına karşı şahsi bir sorumluluğum da vardır: Yaşanan kavram karmaşası, terimlerin uğradığı anlam kaymaları ve çarpılmaları yüzünden kendi adıma tarikatçılığı reddederim.. Ama hiçbir gerekçe, 'Kadiri meşrep' olmakla iftihar etmemi engelleyemez. Herhangi birinin Mevlevi, Bektaşi, Cizvit, Mason, vs olmakla iftihar edebileceği gibi. Kadiri meşrep olmak, Abdülkadir Geylani Hazretleri'nin belirlediği 'bireysel erginleşme yöntemleri'ni esas alarak insani kusurları yenmeye ve kalbi ilahi aşk ile doldurmaya çalışmaktır.. Bu yöntemleri hakkıyla bildiğine inanılan kişi taklit ve takip edilerek mistik deneyler süreci yaşanır.. Yürüyüş özgünleştiği zaman kişinin olgunlaşması tamamlanır. Hakiki sufinin tek savaşı vardır, o da kendisiyledir. Peki, Kadiri meşrep sufiler genel olarak ne ile suçlanırlar? Toplu halde cehri (açık) zikir yapmakla.. Keşke Allah'ı aşk ile çokça zikredebilsem ve bu suçu bol bol işleyebilsem!
|