Hangi egemenlik?
Irak'ta dün açıldığı ilan edilen yeni sayfa (!) ile ilgili haberin genel geçer sunuluş tarzı ortak bir evrensel değer düşmanlığını tescil ediyordu: - Irak'taki Koalisyon Yönetimi, 30 Haziran'ı beklemeden egemenliği Irak geçici hükümetine devretti. Bu medyanın evrensel hıyanetidir. Kim, kimin egemenliğini, kime devrediyor? Irak'ın egemenliği neden ve nasıl 'Koalisyon Yönetimi'nde olabiliyormuş? Zeki ve onurlu bir gazetecinin, Irak'taki son ABD manevrasını 'egemenlik devri' gibi terimlerle duyurabilmesi için 'akşamdan kalmış' olmasından başka herhangi bir açıklama düşünülebilir mi? - Egemenlik Iraklılara devredilmiş Vay benim köse sakalım! 'İliştirilmiş gazeteci' türü için ise, olayı bu şekilde duyurmak zaten bir görev. ABD'nin böylece bir taşla kaç kuş vurduğunu saymaya kalksak sütun dolar! Bir kere bu yaklaşım, Irak'ta işgali onaylamaktır. - Ortada devredilen meşru bir egemenlik varsa, onu devreden işgal güçlerinin dünü ve bugünü de meşrudur. Ha aynen böyle demişsiniz, ha 'Koalisyon yönetimi egemenliği geçici Irak yönetimine devretti' demişsiniz. Bu ikincisi, neredeyse kelimesi kelimesine, işgalci güçlerin resmi açıklamasındaki cümledir. NATO'yu Irak'ta da Washington jandarması yapabilmek için geliştirilen bu 'öne alınmış manevra', sunuluş biçimiyle insanoğluna karşı hem ağır bir hakaret, hem de tazelenmiş bir tehdittir. Sanki bu saldırganlık türü doğal.. Koalisyon güçleri egemenlik devrediyormuş.. Olayın derinlemesine ne anlama geldiğini vurgulamak için bir benzetme farz: Arsız ve azgın adamın biri başkasının kadınını kaçırıyor, kapatıyor, bir süre birlikte oluyor.. Sonra da davetiye çıkartıyor: - Kadınımla yasal birlikteliğimi noktalıyorum ama metres ilişkimizi resmileştiren töreni onurlandırmanızı rica ederim.. Onurlandırmaz olur muyuz efendim? Maaile, cümbür cemaat, bütün uygar Batı bu törene koşacağız! Geçen yıl, onca itirazlarımıza kulak asmadan küstahça giriştiğiniz Irak işgalinden sonra böylesine nazik bir tavır sergilemeniz ve bizi davet etmeniz ne büyük dönüşüm.. Çok mutlu olduk! Bu arada gürültüye gitmemesi gereken bir başka incelik daha var: Sayın Gül'ün beyanına göre ABD Türkiye'den hiçbir şey istememiş.. Şaşırtıcı mı, doğal mı? Tabii siz 'komplo teorileri' ile yatıp kalkanlardan iseniz bu beyanı ya kaale almayacaksınız, yahut tersinden okuyacaksınız, o kesin.. Diyeceksiniz ki: - Sayın Gül ABD'nin isteklerini ya algılamadı, ya da özellikle duymazdan geldi. Çünkü stratejik müttefikimizin talepleri öylesine kaba ki, ancak diplomatik şaka olarak dile getirildiklerini düşünürsünüz.. ABD'nin hiçbir şey istememesi, belki de 'İncirlik' kadar kalın bir incelik.. Ayrıca Bush'un Fener Patriğine 'Heybeliada Ruhban Okulu'na izin verme konusunda Ankara'nın hazır olduğu' yolunda kanaat bildirmesi de kağıt üzerinde herhangi bir ABD isteği sayılmaz, öyle ya.. Yine ayrıca Ermenistan kapısının açılması için Azeri'lerin ağzına bir parmak bal çalma oyununda Türkiye'nin anahtar rolünü üstlenmesi ile de ABD'nin hiçbir alakası bulunmamaktadır.
*** Sahi, gerçekten, 'öküz altında buzağı arama meraklıları' olarak bizler herkese haksızlık ediyor olmayalım. NATO zirvesi dolayısıyla hem İstanbulumuz onurlanıyor, hem ülkemizin stratejik önemi bir kez daha vurgulanıyor.. Nankörüz biz.. ABD gibi bir devin 'stratejik bağımlısı' olmak neyimize yetmiyor? Bir de Irak'ın egemenliği üstüne ahkam kesiyoruz.. Küreselleşme insanlığı birleştirirken hala mı egemenlik lafı? Hem, NATO şemsiyesinden çıkalım da İran gibi mi olalım? Gerçi türban savarlıkta eşsiz irade sergileyen büyük bir güncel önderimiz var ama nereye kadar? ABD karşıtlığı bir hastalıktır, geriliktir.. Ne istiyor bu sivri zekalar? Yoksa yeniden Moskof işgaline mi uğrayalım? Ruslar tekrar Yeşilköy'e mi gelip dayansınlar? Yaşasın Amerikan silahları ve kültürü! Bizi hem koruyor, hem uygarlaştırıyor.
|