İşe saygı duymak.
Türkiye'de özel sektör veya devlet sektörü farkı çok fazla değil aslında. Asıl fark işini çok seven, canı yürekten yapanlarla, kerhen yapanlar arasında.
Cuma akşamı Bodrum'a gitmek üzere bindiğim THY uçağında sıradışı bir hostes vardı. Kabin şefi Gülay Salihoğlu yolcuların isteklerini yerine getirmek için canını dişine takıyor, herkesin talebini güleryüzle karşılıyordu. Aktur'un plajı daha da mükemmelleşmişti. Çünkü başında İbrahim Eyinç isimli müthiş bir insan vardı. Yıllardır aynı kadroyla çalışan, garsonları tertemiz parfüm kokan bir plajı her yıl daha da iyi hale getirmek için çabalayan bir insanın neler yapacağının en güzel göstergesi bu plaj. Bitez sahili bir köy kıyısı görüntüsünden kurtulup modern bir kasabaya yakışır hale geldi. Çünkü belediye başkanı Remzi Güngör yıllarını bu işe verdi. Arıtma tesisiyle, kıyı düzenlemesiyle, bağlantı yollarıyla mükemmel bir iş çıkardı. Ve bugünkü manşetimizde yer alan iki genç insan. Çat Kaymakamı Ali Uysal ile Köprüköy Kaymakamı Tülay Baydar. "Bana ne" demeyen, yöre insanına hizmet için seferber olmuş kaliteli iki bürokrat. Erzurum'da görev yapmaktan yüksünmeyen, ülkesine ve insanına hizmetten mutluluk duyan bu iki yürekli insanın öykülerini ve başarılarını haber sayfalarımızda okuyacaksınız. Bunlar, benim birkaç gün içinde karşılaştığım bir dizi örnek. Hepsi de işine saygı duymanın, işi için özveriyle, sevgiyle çalışmanın nasıl bir fark yarattığının en güzel örnekleri. Türkiye, insanlarının yaptıkları işten çok hoşnut olmadığı, hizmet verdiklerini canından bezdirdikleri bir ülke. Türkiye'de özel sektör veya devlet sektörü farkı çok fazla değil aslında. Asıl fark işini çok seven, canı yürekten yapanlarla, kerhen yapanlar arasında. İşine gönül verenler en küçük ayrıntıda bile hemen göze çarpıyor. Eğitim sisteminin bozukluğu mu, yapılan işin küçümsenmesi mi, yoksa hizmet verdikleri insanların beğenilmemesi mi; bilmiyorum ama bu ülke insanlarının önemli bir bölümünün işinden nefret ettiği kesin. Onlar bazen havaalanında, bazen lokantada, bazen ehliyet kuyruğunda, bazen bir banka şubesinde karşınıza çıkıveriyor. Tek varlık nedenleri sizin işinizi kolaylaştırmak iken, hayatı zehir etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Belki de sayıları o kadar fazla değil ama olumsuz tavırları öylesine rahatsız edici ki, büyük çoğunluk öyleymiş hissine kapılıyoruz. Oysa yukarıda saydığımız gibi iyi örnekler de var. Girdikleri ortama heyecan, coşku getiren insanlar onlar. Yarınlara daha güvenli bakmamızı sağlayanlar da onlar aslında. Erzurum'un iki önemli ilçesinde insanların devlete, eğitime, kendilerine bakış açıları değiştiyse, ülkenin doğusu-batısı ayrımı yapmayan, köylüsüne tepeden bakmayan iki genç insan sayesinde değişmiştir. Bu insanlara iyi sahip çıkmamız gerekir. Bürokratik engellerin onları canlarından bezdirmesine, bu dişlinin bir parçası haline getirmesine izin vermemeliyiz. Bu örneklerin sayısı arttıkça Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girip girmemesinin çok önemi kalmayacak. Belki de Çetin Altan'ın dediği gibi, köylerinde tenis oynanır hale gelecek. Çağdaş uygarlığın yolu, işlerini severek yapan insanların sayısının artmasından da geçiyor. İşini iyi yapanlardan teşekkürü esirgemeyin. Onların bizlerden bekledikleri sadece bu.
|