| |
|
|
Hülya'nın Zaman filminde tatsız zamanlar!..
Hülya Avşar'ın magazin gazetecilerine 'tutumunu' yazıp konuşup kınamak neredeyse moda haline geldi. Ya programında ya sahnesinde ya da seti, reklam çekimi, yaz tatili filan sıralarında ne oluyorsa oluyor, Hülya ile bazı genç meslektaşlar arasında buzdan havalar esiyor.
Burnuyla oynamış!.. Yönetmen Ali Özgentürk'ün halen çekimlerini sürdürdüğü Zaman filmi setinde de epey bir şeyler olmuş geçen gün. Davet ettiği gazetecileri 2 saat boyunca ve ''yemek yediği'' için bekleten Hülya Avşar özür bile dilememiş gazeteci arkadaşlardan. Ardından da bazı sorulara tepki göstermiş. Demiş ki; "Mantıklı sorularınız varsa sorun, zaten çok sıkıldım..." Setten dönüp kaleme sarılanların yazdığına göre bununla da kalmamış Hülya. Sorular yöneltildiği sırada sürekli gözlüğü, yüzü, burnu ve saçı ile oynamış durmuş... Madalyonun öbür kısmı Bin yıllık dostum Ahmet Sezerel, Taksim Sanatevi'ni teslim ettiği işletmeciden geri almış ya.. "Terasta harikalar yarattım. Gelin görün de şaşırın" deyince şöyle bir uğramıştım. Bir tesadüf Ali Özgentürk de oradaydı ve akşam yemeğini birlikte yedik. Meğer Hülya'nın gazetecileri kızdırdığı set toplantısı o gün olmuş. Laf lafı açınca şikayetleri ilettim Özgentürk'e. "Hülya neden böyle sinirli? Bazen kalp kırıyor, üzüyormuş insanları, fikrin ne?" diye sordum.
Yüreğim için Ali Özgentürk dürüst ve lafını eğmeden konuşan adamdır. Dedi ki; "Sanatta ve aşkta torpil olmaz malum. O zaman herkes düşünmeli; insanlar belli noktalara yetenekle, emekle, yürekle geliyor. Film seti bir oyuncunun maça çıktığı yerdir. Konsantrasyon, yoğunlaşma, gerginlik çok doğaldır yani. Genç bir arkadaşın bu psikolojideki bir insana; 'Siz bu filmde kariyer yapmak için mi oynuyorsunuz?' şeklinde soru sorması makul mu peki? Yine de gördüğüm kadarıyla son derece yumuşak ve sakin yanıtladı bu soruyu Hülya. Dedi ki; 'Ben bu filmde sadece içim, yüreğim istediği için oynuyorum!'
Manşet olursun!.. Sonra uzunca bir süre sustuk, sessiz kaldık... Sanatevi terasının o köşesinden başımı çevirdiğimde gördüğüm eşsiz bir Boğaz manzarasıydı. Ama o maviliği, o güzelliği, o mavi atlastan halı gibi uzanan boğaz suyuna; artlarında ak köpükten izler bırakarak ilerleyen salyangoz vapurları düşünemedim bir türlü. Kafamın içinde takla atan başka şeyler vardı onlara zamklanmıştım. Acaba bazı kardeşlerimiz bu türden soruları "kariyer yapmak için mi" soruyor? Acaba birileri onlara; " Böyle böyle sor. İki çift laf et, kıç üstü otursun!.. Zor duruma düşür bin tepesine. Manşet olursun, iyi eleman olursun!" mu diyor?.. Allah Allaaah!..Ne tuhaf bir şey bu yaaa!..
|