Gül'ün teşekkürü
Irak'ta direnişçiler tarafından rehin alınan üç Türk'ün serbest bırakılmasında İstanbul'daki NATO karşıtı gösterilerin payı olmuş.. Iraklı direnişçiler, rehin Türkleri İstanbul'daki Bush karşıtı gösterilerin yüzü suyu hürmetine serbest bırakmışlar. Ne güzel! Sivil toplum örgütlerinin yaptıkları gösterileri "faydasız" görenlerin kulakları çınlasın. Demek ki bu tür gösterilerin somut faydası oluyormuş. Üç insan canı! Bundan daha iyi somut fayda olur mu?
Ama ben bu "somut fayda" kadar Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün yaptığı açıklamanın önemsenmesi gerektiği kanaatindeyim. Dünkü gazetelerde yer aldı, Bakan Gül, rehin vatandaşların serbest kalmasında İstanbul'da düzenlenen mitinglerin ve orada yapılan çağrıların etkili olduğunu belirterek, "Bu gelişme bizi mutlu etti. Sivil toplum örgütleri vatandaşların serbest kalması isteklerini dile getirdiler, bunun çok etkisi olduğunu düşünüyorum ve teşekkür ediyorum" dedi. Bu açıklama ve teşekkürün üzerinde durmak gerekir. Çünkü biz, sivil toplum örgütlerinin yaptıkları protesto gösterilerine iyi ve olumlu bakılan bir politik kültüre sahip değiliz. Bizde taleplerini ya da siyasal duruşunu gösteri yaparak ortaya koymaya hiçbir zaman hoş bakılmamıştır. Dönemin ruhuna uygun olarak, kimi zaman anarşizmle ilintilenmiş, kimi zaman da muzır bir iş olarak görülmüştür. Bazen marjinal uğraş olarak nitelendirilmiş, bazen de "yollar yürümekle aşınmaz" denilerek hafife alınmıştır. Ama hiçbir zaman bir devlet yetkilisi, kalkıp da, yapılan bir gösteri için bir sivil toplum örgütüne teşekkür etmemiştir. Abdullah Gül'ün teşekkürü, bir ilktir ve işte bu açıdan anlamlı ve önemlidir. Türkiye'de ilk kez, "Başbakan Yardımcısı" ve "Dışişleri Bakanı" sıfatını taşıyan bir siyasi lider, sivil toplum örgütlerinin yaptıkları gösterileri ciddiye alıp teşekkür etmiştir. Gül'ün teşekkürü, bu nedenle hafife alınamaz, es geçilemez. Çünkü Gül, bizdeki politik kültürün alışılmış kalıbını yıkmıştır.
Hemen belirtelim: Burada benim üzerinde durduğum sivil toplum tepkisi, hiç kuşkusuz içinde şiddet unsuru barındırmayan barışçı tepkilerdir. Abdullah Gül'ün kastettiği eylemlerin de bunlar olduğundan kuşku yok. Zaten araba deviren, cam çerçeve indiren, ellerinde sopalar ve taşlarla çatışma hazırlığı yapanlarla, protesto eylemlerini dışlayan siyasetçiler arasında bir fark yok. İkisi de aynı politik kültürün ürünü. Biri doğru dürüst eylem yapmaktan habersiz, diğeri ise her tür eylemin faydasız olduğuna inanıyor. İşte tam da bu nedenle İstanbul'da barışçı eylem yapanlarla, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün çizgisi birleşmiştir. Ve bu çizgi Türkiye'de pek de alışık olunmayan yeni bir politik kültüre işaret etmektedir.
|