Keşke
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın İsrail'e yönelik eleştirileri üzerine İsrail Dışişleri Bakanı Silvan Şalom, "Erdoğan'ın aleni eleştirilerine yanıt vermemekte kendimizi tutamayabiliriz" demiş.. Keşke İsrailli Bakana "Sakın kendini tutma!" denilebilse.. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, TV 8'de yabancı gazetecilerin sorularını yanıtlıyordu. Bir gazeteci sözü Cumhurbaşkanı Sezer'in Çankaya Köşkü'nde uyguladığı türban yasağına getirdi. Eleştirilerini sıraladıktan sonra da Bangladeş'in kadın başbakanının türban taktığını söyledi ve ekledi: "Bangladeş Başbakanı Türkiye'ye geldiğinde ne olacak?". Gül, soru üzerine gülümsedi, yutkundu ve "Bu tartışmaların tümü halkın önünde yapılıyor" dedi.. Keşke bu soru Gül yerine Sezer'e sorulabilse.. Clinton, anılarında bizim meşhur Kardak krizi hakkında düşündüklerini yazmış: "On dönümlük arazi için savaş komikti. Gülmekten kendimi alamıyordum. En azından Ege'deki bazı koyunların hayatını kurtarmıştım". Bu satırları okurken aklıma dönemin başbakanı Tansu Çiller'in "O bayrak ya inecek, ya inecek"çıkışı geldi. Meğer biz burada milletçe hislenip galeyana gelirken Beyaz Saray'da "Şunlara bakın, 10 dönümlük arazi için savaşa tutuşacaklar" diye kahkahalar atılıyormuş. Kızardım ve acayip mahcup oldum. Keşke Kardak krizinin kahramanları (!) da aynı mahcubiyeti yaşayabilse.. Cem Yılmaz'ın cips reklamının bol küfürlü kamera arkası görüntüleri Internet aleminin en büyük malzemesi haline geldi. İki hafta önce ben de seyrettim o bol küfürlü bölümleri.. Hiç gülmedim, çünkü gerçekten komik değildi.. Cem Yılmaz, küfürlü bölümlerin setteki görevliler aracılığıyla dışarıya sızdığını söylüyor ve ekliyor: Yapılan ahlaki değil. Keşke milletimizin tıpkı düşene olduğu gibi küfredene gülmek gibi bir huyu olmasa.. Cemil Çiçek hükümetin en aklı başında üyelerinden biri. Avrupa Birliği perspektifine yürekten inanmış. Bu zamana kadar herhangi bir gafına tanık olmadık. Ama tuttu Leyla Zana ve arkadaşlarına "devletin sopası"nı anımsattı.. Keşke imajını bu kadar kolay zedelemeseydi.. Kuzey Irak gibi netameli bir alanda gazetecilik yapmak riskli.. Talabani ve Barzani ile dost olmak riskli.. "Abdullah Gül'e akıl veriyorum" demek riskli.. Bir gazeteci olarak Kuzey Irak'ta ihale almak, iş yapmak hepsinden daha da riskli.. Gazeteci İlnur Çevik, artık "cesur" mu desek, "cüretkar" mı desek bilemiyorum, yaptığı açıklamalarla ortalığı karıştırıyor. Keşke bunca riski aynı anda almayı başaran İlnur Çevik, susmayı da başarsa.. "İsa'nın son yemeği"nin canlandırıldığı o tuhaf olayın bir parçası oldu, ses edilmedi. Yunus Bülbül'e program yaptı, hoş görüldü.. Teoman'ın "Paramparça"sını söyledi, alkışlandı.. Harbiye Açık Hava Tiyatrosu'nda 'sosyete'ye konser verdi, yakışır dendi.. Ve sonunda "Rockİstanbul" Festivali'nde rock söyledi.. Keşke Müslüm Gürses bu tuhaf gidişin bir sonu olmayacağını idrak edebilse.. Zeynep Özal, kitabı çıktıktan sonra "korsan"dan şikayetçi olmuş, emniyete gidip suç duyurusunda bulunmuş.. Tam "bu kadar olur" diyecektim, ikinci haber de geldi: "Zeynep Özal şarap sektörüne giriyor. Üzerinde resmi olan şaraplar 'Kiraze' ve 'Beyaz Zeynep' adıyla satılacak". Bu haberleri okuyunca acayip pişmanlık duydum. Ve şimdi diyorum ki: Keşke Zeynep Özal'ın kitabı hakkında iki ayrı yazı yazmasaydım. Değmeyeceğini geç fark ettim.
|