| |
|
|
Ya Tayyip Erdoğan küsüp NATO Zirvesi'ni boykot etseydi?
Bu fıkrayı 10 yıl kadar önce yine yazmıştım. "Türban Krizi"nin NATO Zirvesi'ne de taşındığını görünce, aklıma yine geldi bu fıkra. Hatırlatayım... Adam köyden kente göç etmiş... Aradan geçen yıllar sonunda, para kazanmış, bir apartman katına taşınmış. Ama aklı, hep köyünde ve akrabalarındaymış. Köydeki kardeşine mektup yazıp, hasretini seslendirmiş, - Sevgili yeğenim Hasan'ı bize gönder... Bir hafta yanımızda kalsın. Hem hasret gideririz, hem de Hasan kent yaşamını öğrenir, demiş mektupta. Bir süre sonra Hasan, amcasının evine gelmiş. Onun için, salona bir yatak sermişler. Gezdirmeye, ağırlamaya başlamışlar hemen. Hasan, amcasının evindeki ilk gece, tuvalet ihtiyacı ile uyanmış. Karnı gurul gurul gurulduyormuş. Mahçup bir köy delikanlısı olduğu için, amcasını veya yengesini uyandırıp "Hela nerede" diye sormaya utanmış. Salonun bir köşesinde, koca bir saksı içinde kaktüs bitkisi varmış. Hasan kaktüsü, kökü ve toprağı ile saksıdan kaldırmış. İhtiyacını, saksının içine ederek gidermiş. Sonra tekrar kaktüsü, toprağı ile saksıya yerleştirmiş. Ertesi gün de bir bahane uydurup, amcasına veda etmiş ve köyüne dönmüş.. Aradan iki ay geçmiş.. Bir gün, bir postacı elinde bir telgrafla gelmiş Hasan köy kahvesinde otururken. Hasan heyecanla açmış telgrafı. Şunlar yazılıymış telgrafta: - Yeğenim Hasan... Nereye ettinse acele telle... İki ayda dört ev değiştirdik, kokunun kaynağını bulamadık. Amcan. Neticede bu ilgisiz bir fıkra... Ama gerçekten "Türban Krizi"ni bile NATO Zirvesi'ne taşıyabildiğimize göre, fıkralık bir durumumuzun olduğu kesindir. Geçmişte de, çeşitli krizlerimizi ilgili ilgisiz bir platforma taşırdık. Örneğin "Kıbrıs Krizi" bunlardan biriydi. İç politika krizlerimizi uluslar arası bir platforma ilk kez, 1992'de Demirel Başbakanken "Karadeniz Ekonomik İşbirliği" Zirvesi'ne (KEİB) taşıdık. O zirvenin yapılacağı gün Demirel ve yakınları, "Cumhurbaşkanı Özal'ı nasıl sinirlendirelim" diye düşünmüşler. Sonra Özal tam zirveye girerken, "Senin imza yetkin yok" demişler ona. Özal da küsüp, terk etmişti zirveyi ve Okluk Koyu'na uçmuştu. 18 Şubat 2001'de, Çankaya'da, "Sezer-Ecevit-Özkan" arasındaki krizi ekonomiye taşımamızı, bir iç mesele olduğu için, hatırlamaya çalışmıyoruz. Dünya, bir yeniden yapılanma döneminin sancılarını yaşıyor. Birleşmiş Milletler de, NATO'da yeni bir çalışma döneminin eşiğinde. Ayrıca Türkiye'nin önünde, Avrupa Birliği hedefi var. Ve de, Irak'ın geleceği, hepimizi etkileyen çalkantılar içinde tartışılıyor. İstanbul'daki Zirve, bu açıdan, hem Birleşmiş Milletler'in büyük devletlerinin, hem NATO'nun, hem de Avrupa Birliği'nin liderlerinin birlikteliğini yansıtıyor. Tarihin cilvesi, bu dönüm noktasında Türkiye hem ev sahibi, hem de çok etkili, ağırlıklı bir ülke konumunda. Bu noktada, "Türban Krizi"ni bu zirveye taşımak, kimin aklına gelebilirdi? Cumhurbaşkanı Sezer'in, bütün dünya liderlerini eşleri ile Dolmabahçe Resepsiyonu'na davet ederken, Türkiye'nin Başbakanı'na "Eşsiz" davetiye göndermesi, kimbilir dünyalıları nasıl şaşırtmıştır. Ya Başbakan Erdoğan sinirlenip, küsseydi ve NATO Zirvesi'ni boykot etseydi? Acaba Cumhurbaşkanı Sezer, başı açık eşi ile, hergün bir dünya başkentine uçup, Türkiye'nin AB üyeliği için koşuşturur muydu? Özetle, işi uzatıp tadını kaçırmak konusunda uzmanız biz!
|