| |
|
|
Saddam'a bakıp "Bu herkese ders olsun" demek mümkündür
Acaba doğru mu?. Saddam Hüseyin yargılandığı mahkemede kendini savunurken, mangalda kül bırakmıyor. Irak'ın meşru devlet başkanı olduğunu söylüyor. ABD Başkanı Bush'a hakaret ediyor. Belli ki mümkün olsa muhafızlarına emir verip, mahkeme üyelerini hemen kurşuna dizdirirdi. Damatlarına da öyle yapmadı mı? Ancak şimdi, kendisini yakalayan Amerikalılar'a sorgulanması sırasında verdiği ifadeler de basına sızmaya başladı. Örneğin Kuveyt'i işgal etmesine gerekçe olsun diye şöyle konuşmuş: -Irak Silahlı Kuvvetleri'ni boş bırakmamak, onları meşgul etmek için Kuveyt'i işgal ettik. Eğer bunu yapmasaydım, ordu darbe dahil, çok kötü şeyler yapabilirdi. Kimbilir o şaşkınlık ve yılgınlık içinde daha neler söylemiştir. Yer altındaki delikten çıkarıldığı günkü fotoğraflarını hatırlayın. Saçı sakalına karışmıştı. Gözlerinde korku ve çaresizlik görünüyordu. Mahkeme görüntülerinde ise, dinlenmiş, kendini toparlamış bir Saddam var. Ama ne yaparsa yapsın, arkasında müthiş bir yenilgi ve sonu ülkesinin işgali ile biten büyük bir fiyasko var. Tabii bir de, sorgulanması sırasında Amerikalılar'a verdiği ifadeler var sırtında. -Orduyu meşgul etmek için, darbe yapmasınlar diye Kuveyt'i işgal ettim, demişBu mantığı irdelemeyi deneyelim mi? Bizde de silahlı kuvvetler 1960-1997 arasında dört kez doğrudan ya da dolaylı darbe yapmadı mı? Acaba o dönemlerin darbe sonucu devrilen hükümetleri, Suriye'yi veya Yunanistan'ı işgal etme kararı alsalardı, darbeler önlenebilir miydi? Veya demokrasiyi kurtarmak için, milliyetçiliği, saldırganlığı ve şovenliği kullanmak mübah mıdır? Burada yine Saddam'a dönersek, O'nun meşruiyet anlayışını da ele almamız gerekiyor. Bu tür totaliter rejimlerde meşruiyetten anlaşılan şey, iktidardır. Elinde devlet gücünü tutan kişi veya oligarşi, kendini "Meşru yönetim" olarak görür. Bunlar "Bağımsızlık" ve "Egemenlik" kavramlarını da, canlarının istediği her şeyi yapmak biçiminde anlarlar. Oysa Nazi liderlerinin yargılandığı Nürenberg'den beri, bu kavramların içeriği değişti. Nitekim, bir dönemde Yugoslavya'nın meşru başkanı olan Miloşeviç de, ülkesinin egemenlik hakkını kötüye kullanıp, soykırım yaptığı için yargılanmıyor mu şimdi? Saddam'ın bütün bu durumları salim bir kafayla değerlendirmesini tabii ki bekleyemeyiz. Eğer onda bu tür bir durum değerlendirme yeteneği olsaydı, şimdi ne kendisi, ne de Irak bu durumda olurdu. Amerika'ya kızan ve eleştiren düşünce sahiplerinin bu noktada şu soruyu sormaları da gerekiyor. -Topraklarından petrol fışkıran Irak'ın insanları nasıl bu sefil duruma düştüler? Bir ülkede doğal zenginlikler, saldırgan bir diktatörü ve rejimini fonladığı zaman, buna seyirci kalmak egemenlik ve bağımsızlık haklarına saygılı olmak mı demektir? Yani diyorum ki: Irak'ın ve Saddam'ın serüvenini izlerken, bunlardan kendimize dersler çıkaralım. Demokrasinin ve "Hukukun Üstünlüğü" kavramlarının kıymetini bilelim Avrupa Birliği'ne girmemiz uzun sürse bile, şu Kopenhag Kriterleri'ne tam olarak uyalım. Şovenliğin her çeşidini reddedelim. Ve anti-Amerikan olacağız diye yanlışlıkla "Saddamcı" olmayalım. Irak'takilerin yaptıklarını hatırlayıp, Türkiye'nin "Cumhuriyet Muhafızları" olmaya teşebbüs etmeyelim.
|