| |
|
|
"Sessiz Çoğunluk", AB hedefine kilitlenmiş durumda!
Çetin Altan'ın özdeyişlerinden bir tanesini hatırlatayım. - İnsanlar ikiye ayrılır... Mezara girenler ve ansiklopedilere girenler diye... Aslında insanlar o kadar çok şekilde ikiye ayrılır ki... Mesela icraat yapanlar ve eylem yapanlar... Mesela karar alanlar ve tepki koyanlar... Tabii ki ne herkesin ansiklopediye girmesi, ne de icraat yapması mümkündür. Bu bakımdan, eylem yapmak ve tepki koymak da, insanlığın işlevleri arasındadır. Ancak hem icraat yapmayan, hem de eylem yapmayan "Sessiz Çoğunluk" diye bir olgu var. Bunu hiç unutmamalıyız. Sessiz çoğunluk, çalışır, üretir, ailesini geçindirir, çocuğunu eğitir. Onların devletten ve toplumdan ve tabii ki siyasetten bekledikleri, güven ortamıdır, istikrardır, gelişmedir. Sessiz çoğunluk, siyasi tepişmeleri, sokak kavgalarını haberlerden izler ve üzülür, utanır. Sessiz çoğunluk, ülkesinin büyük hedeflerine ulaşması için elinden geleni yapar. Bu hedeflere ulaşılmaya çalışılırken tekerleğe çomak sokanların davranışlarına kahrolur, ama bir şey yapamaz. Sadece bekler ve seçim zamanı sandık başına giderek, beğenmediği davranışların sahiplerini siyaset arenasından silip, süpürür. Dünyayı değiştiren, insanlığı ileri aşamalara götüren öncü düşünceleri ve atılımları, sessiz çoğunluk her zaman desteklemiştir. Ne yazık ki, Türkiye'de de, dünyada da, bazıları "Sessiz Çoğunluk" kavramını hep hafife almışlardır. "Gürültücü Azınlık", kendisinin olaylara yön verdiğini sanmıştır. Bence Türk siyaset ve düşünce hayatının aktörlerinin, bazen "Halk", bazen "Seçmen", bazen "Vatandaşlar", bazen de "Sokaktaki Adam" diye anılan sessiz çoğunluğu, yeniden hatırlayıp, değerlendirmeleri gerekiyor. Son genel seçimin üzerinden henüz iki yıl geçti... Son genel yerel seçimleri yapalı da 6 ay olmadı. "Sessiz Çoğunluk" genel seçimlerde, bir takım kadroları silip, süpürdü. Bu iradesini, son genel yerel seçimlerde de tekrarladı. Sessiz çoğunluğun beklentisi, tek başına iktidar olan AK Parti'nin, Türkiye'yi kazasız belasız, Avrupa Birliği üyeliğine taşımasıdır. Geniş halk kitleleri de, girişimci sermaye sahipleri de, çeşitli meslek mensupları da, yoğun biçimde bu hedefe kilitlenmiş durumda. Bu hedefi zorlaştıran, sayısız dış etken var. Avrupa Birliği içinde yeni bir genişlemenin tehlikeleri, pekçok Avrupalıyı zaten ürkütüyor. Bütün bu gerçekler ortadayken, hedefi engellemeye çalışan içerideki tepkiciler ve eylemciler, asla sessiz çoğunluk tarafından hoş görülmüyor. Örneğin Türkiye'de laikliğin en güçlü tabanını oluşturan kentli orta sınıflar, Cumhurbaşkanı Sezer'in daha yapıcı, daha olumlu bir rol oynamasını, sabırsızlıkla beklemekte. Sayın Sezer'in ansiklopediye girmek veya icraat yapmak yahut değişimin öncüsü olmak gibi bir derdi olmayabilir. Kendisinden, uçağa atlayıp, Avrupa'yı Amerika'yı nefes nefese dolaşmasını ve Türkiye'yi anlatmasını bekleyen de yok. Ancak arada bir Çankaya'dan çıkıp ülkenin kronik sorunlarını kriz noktasına taşıması, sokak eylemleri ölçüsünde yaralayıcı olabiliyor.
|