| |
|
|
Tarzan daldan dala, gazete yazarı konudan konuya atlar...
Gazeteler neden her gün çıkar, neden her gün köşe yazıları yazılır ve her gün birileri bir şeylere karşı duydukları öfkeleri, neden yazıya döker? Sanki hepimiz özel televizyonların tek gelir kaynağının "Reklamlar" olduğunu bilmiyor muyuz? Veya yayın sırasında, reklam süresinin dizinin kendisinden daha uzun tutmasını RTÜK'e şikayet etmenin ne anlamı var ki? Televizyon dizileri, hayati ihtiyaç maddesi veya kamu hizmeti mi? Reklamlar çok diye kızdıysanız, seyretmeyin diziyi. Reyting düşünce, reklam da azalır. İşte gazeteler her gün bunun için çıkar, köşe yazıları bu nedenle yazılır. Okuyucu, kendi düşüncesini veya tepkisini, bir gazetenin manşetinde yahut köşesinde görünce, "İşte ben de böyle düşünüyorum zaten" der kendi kendine. Leyla Zana'nın, Kürtlüğü simgeleyen renklerin bulunduğu flama yerine Türk bayrağını sallayan kalabalığa hitaben konuşmasını, tabii ki büyük çoğunluk tercih eder. Ama hep büyük çoğunluğun istedikleri olduğu için, "Güneydoğu Sorunu" bu noktaya gelmedi mi? Siz bu gerçeği bile bile, yine de "Keşke Leyla Zana şöyle davransa" diye yazarsanız, okuyucunun büyük çoğunluğu "Ben de böyle düşünüyorum" der kendi kendine. Özel televizyonculuğun "Reklam Realitesi"ni olduğu gibi, Güneydoğu'nun "Kürt Realitesi"ni de böylece görmezden gelirsiniz. Gazeteler bazen bunun için her gün çıkar ve köşe yazıları bu nedenle her gün yazılır. Mesela takarsınız "Başörtüsü"ne. Siz de bilirsiniz ki, Başbakan Erdoğan'ın veya Dışişleri Bakanı Gül'ün, eşlerine dönüp "Çıkarın başörtülerinizi... Bizler farklı görünmeyelim" demeleri imkansızdır. Ama olayı kaşırsınız bile bile bunları. Cumhurbaşkanı iseniz, başörtüsünü Çankaya'da yasaklarsınız bile. Manşetlerden başörtüsünü teşhir eder, köşelerden "Suriye bile bizden daha modern" diye yazılar yazarsınız. Aynı titreşim katsayısına sahip okurlar "Zaten biz de böyle düşünüyoruz" diyerek mutlu olur. Gazeteler bunun için çıkar her gün. Aslında amaç, sağlıklı kamuoyu oluşturmak olmalıdır. Bunun yerine kemikleşmiş ve kamplaşmış kamuoyu kesimlerine, "Zaten biz de böyle düşünüyorduk" dedirtmek için çıkar gazeteler. Amerika Irak'a müdahale etmek istediği zaman TBMM'ye getirilen "Tezkere"yi savunursunuz. Sonra Irak'ta Amerika'nın işleri kötü gidince, dış politikanın da iç politika gibi değişken olduğunu anlatmaya gerek görmezsiniz. - Türkiye, 1941 ve 1942'de, Nazi Almanyası ile antlaşmalar imzaladı, onlara krom sattı, Boğazlar'ı kullandırdı, anti- semitik politikalar izledi. Çünkü Nazi orduları, Bulgaristan sınırından Türkiye'ye girmek üzereydi, diye yaşanan yakın geçmişi anlatmazsınız. Ülkeleri yönetenlerin karar alırken, uluslararası ahlak ve hukuk kadar ağırlıklı başka hesaplar yapmak zorunda olduklarını da anlatmazsınız. Ve Amerika Irak'ta "Tam başarısız" olduğu takdirde, bunun Türkiye'ye nasıl yansıyacağını irdelemezsiniz bile. Çünkü okuyucu da zaten böyle düşünmektedir veya düşünmemektedir.
|