| |
|
|
Ateşkes ile Rus ruleti oynamak, hangi aklın gereğidir?
Tabii ki, Leyla Zana'nın veya DEHAP Genel Başkanı Tuncay Bakırhan'ın nasıl konuşmaları gerektiğini biz belirleyecek değiliz. "Empati" her ilişki ve her meslek için geçerli olabilir. Ama siyasetteki aktörleri ele alıp, "Ben onun yerinde olsaydım böyle davranmazdım" demek, fazla anlam taşımıyor. Kimbilir "Kürt Realitesi" ve DEHAP içinde ne dengeler var ki, tahliye edilen eski DEP'li milletvekilleri ve DEHAP Genel Başkanı Bakırhan, böyle konuşmalar yapıyorlar? Aynı durumu, AK Parti iktidarı, "YÖK-İmam Hatip Tasarısı"nı gündeme getirirken de yaşamadık mı? O zaman da, hariçten gazel okuyup, empati denemeleri yapmadık mı? - Tam Avrupa Birliği yolunda son süratle ve toplumsal mutabakatla gidilirken, gündeme YÖK- imam hatip meselesini getirip, safları ve gündemi dağıtmanın anlamı var mı? Bunları hepimiz yazıp, söylemedik mi? Bunların yararı mı oldu? Sonunda Sezer'in vetosu ile rafa kaldırılmadı mı bu konu? Şimdi "Kürt Realitesi" ile "Bölücü terörizm"i birbirlerinden ayırıp, olayı demokrasi ve hukuk zeminine oturtmak isteyen "Büyük Çoğunluk" yine aynı çaresizlik içinde. Çünkü evrensel siyasi gerçekleri hepimiz biliyoruz. Siyasette, toplumların belirli kesimlerini birbirinden ayıran, birbirini boğazlamaya iten tutumlar,hep başarısız olmuştur. Sonuçta sadece bu tür siyaseti izleyenler değil, onların halkları da büyük eziyetler çekmiştir. Anadolu toprakları da, tüm Ortadoğu gibi bu gerçeği tarihin başından beri defalarca yaşadı. Şimdi de yaşıyor. Şimdi, Avrupa Birliği hedefi ve Kopenhag kriterleri dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yaşayan insanlar için, bu kaderi değiştirmek ihtimali, mali, tarihi bir fırsat olarak önümüzde. Bu dönüm noktasını doğru değerlendirmek yerine, geçmişteki şartları hala varmış gibi bugün için de geçerli sayıp, "Ateşkes'i bitiririz" veya "Biz örgütle hükümet arasında bir yerdeyiz" benzeri cümleler kurmak, en azından "Zaman"ı ve "Şartlar"ı yanlış değerlendirmektir. AK Parti iktidarının ve yaygın sivil toplum kesimlerinin AB yolundaki çabalarını, zaten engellemek isteyenler, çok fazlasıyla var. Sanki eski DEP'lilerin tahliyesini, herkes yürekten mutlulukla mı karşıladı? Nasıl "Kıbrıs'ta Çözüm" için "Ver-kurtulculuk" denildiyse, Anayasa değişiklikleri ve DGM'lerin kaldırılması da, "AB'ye teslim olmak" diye eleştirilmedi mi? Bu noktada, Zana ve arkadaşları da, DEHAP'lılar da ve hatta Abdullah Öcalan bile, eskisinden farklı olmak ve davranmak zorunda olmalı değiller mi? Ama yine de, başta söylediklerimizi tekrarlayalım. Siyasette herkes, kendi aklının ve hesabının kendine yettiğini düşünüyor. Anadolu'da yaşayan tüm Türkiyeli insanların, hep birlikte, demokrasi ve barış içinde, hukukun, insan haklarının üstün değerler olacağı bir yeni çağa geçebilmeleri mümkün. Bu hedef somut olarak çok da yakın... Her şey, aralıkta, AB zirvesi sonunda belli olacak! Daha ne diyelim ki? Ankara'ya laf yetiştirmek ve "ateşkes"le Rus ruleti oynamak bazılarına daha çekici geliyorsa, buna karşı ne denilebilir?
|