| |
Toplumsal fobileri acaba bir gün aşabilecek miyiz?
Fobiler kişilerde olunca, şimdi bunları psikiyatrlar ilaçlarla yenmeyi deniyor. Yüksekten korkmak. Dar ve kapalı yerde kalmaktan korkmak. Kediden, köpekten korkmak. Uyuyup da uyanmamaktan korkmak... Hikayeyi duymuşsunuzdur. Bir adam, psikiyatrına gidip, sürekli "Beni yatağımın altındaki timsah bir gün yiyecek" diyormuş. Doktoru onu tedavi etmiş ve timsah fobisini geçirmiş. Sonra o adam, uzun süre aramamış psikiyatrını. Doktor merak edip, adamın adresinden, oturduğu evi bulmuş. Kapıyı yaşlı bir kadın açmış. Doktor hastanın adını verip, nerede oldu- ğunu sormuş. Yaşlı kadın, adamın annesi olduğunu söylemiş... - Geçen hafta onu, yatağının altındaki timsah yedi, demiş. Tabii ki, fobilerin kaynağı gerçek olmasa da, fobiler gerçektir. En kötüsü, "Toplumsal fobiler" de gerçektir. Geçen hafta Çetin Altan, gazeteciliğinin ilk yılı olan 1946'da, Ulus'ta çalışırken karşlaştıklarını yazmıştı. Aktaralım: "Sanırım bir pazar akşamı... Pek kimse yok gazetede. Başbakan Şükrü Saraçoğlu, gazeteden birini istemiş Anadolu Kulübü'ne. Bana, - Gazetede kimse yok, sen git, dediler. Sınava girecekmiş gibi kalbim güm güm. İlk kez, bire bir konuşacağım bir başbakanla... Çetin Altan Anadolu Kulübü'nün salonuna giriyor. Bir masada Şükrü Saraçoğlu ve Akşam gazetesinin sahip-başyazarı Necmettin Sadak baş başa oturuyorlar. Çetin Altan'dan aktarmaya devam edelim. "Önüm ilikli, süklüm püklüm masaya doğru yürüdüm. Saraçoğlu: - Gel bakalım delikanlı, otur şuraya, dedi. Masanın yanındaki bir iskemleye iliştim. Şükrü Saraçoğlu ile Necmettin Sadak, "Kürt Meselesi"ni konuşuyorlardı. Necmettin Sadak, - Biraz yatırım yapmak lazım oralara, diyordu. Şükrü Saraçoğlu da şöyle diyordu: - İleride ne olacağı belli olmayan yerlere, neden yatırım yapalım ki?" Çetin Altan'ın bu anısını okuyunca, tabii derin derin düşündüm. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş dönemini yaşadıktan sonra Cumhuriyet'i kuran kuşaklarda, o andaki vatan topraklarının bir bölümüne "ileride ne olacağı belli olmayan yerler" diye bakılması, herhalde doğaldır. Yenilmek ve toprak vermek, gerçekten bir fobidir o kuşaklar için. Ama şimdi Cumhuriyet var. Ve Cumhuriyet, toprak bütünlüğünü koruyarak, hiç yenilmeden, 100 yıla yakın süredir yaşamakta, gelişmekte, güçlenmekte. Yani mutlaka. "Bölünmek" veya "Toprak vermek" fobilerini aşmamız gerekiyor. Aksi halde, kendi vatandaşlarımızın belirli kesimlerini, değişen zamanlara göre "İç Düşmanlar" olarak göreceğiz. Ne demokrasi, ne ekonomi, böyle bir fobiye fazla dayanamaz. Tabii başka fobiler de var Osmanlı'dan aktarılan. Ben de kendi gazetecilik geçmişimden kalan bir anıyı nakledeyim. 12 Mart 1971 askeri müdahalesinin başbakanı Nihat Erim'le, Cumhuriyet için röportaj yapıyordum. Erim başbakanlıktan yeni ayrılmıştı. Sormuştum, - Neden başarısız oldunuz? O da şu cevabı vermişti. - Beni diplomalı işsizler devirdi. Eğer her üniversite mezununu maaşa bağlayabilseydim, sonsuza kadar başbakan kalırdım. Acaba "Suhteler"e mi, yoksa "Kapıkulları"na mı takılmıştı, anlayamadım.
|