Adeta Evropa
İstiklal Caddesi'nin Tünel'e yakın bölümünün değişik noktalarında hava karardıktan sonra konser veren amatör müzisyen sayısı her geçen gün artıyor. Hafiften 'hırpani' kıyafetli gençler, gitar ve flütlerle "yumuşak parçalar" çalıyorlar. Dinleyiciler, "Aman ne güzel! Adeta Viyana canım!" havasındalar, birkaç parça dinledikten sonra ellerini ceplerine götürüyorlar ve para toplama amacıyla ön tarafa bırakılan şapkanın içine itinayla para bırakıyorlar, sonra bu tür konserlerin verildiği bir ülkenin Avrupa Birliği'ne neden giremediğine yönelik birkaç şaşkınlık cümlesi sarf ederek uzaklaşıyorlar oradan.. Arada elinde sazıyla uzun hava çeken, "Dersini almış da ediyor ezber" türküsünü ağzını burnunu kırarak söyleyen, tahta bavuluyla Anadolu'dan yeni gelmiş bağrı yanıklara rastlansa da bunlar "Cadde-i Kebir"in o şık ve Avrupai havasını bozamıyor. Zaten gitarlı gençlere para atanlar, bağlamanın tınısının yükseldiği yerlerden "Biz bu tür müziğin adamı değiliz" edasıyla hızlı geçerek mesajlarını vermiş oluyorlar. Yani Cadde-i Kebir'in tarihsel işlevi 2004'te de devam ediyor.
Haziran ayı gelmiş ve hâlâ doğru dürüst güneş yüzü görmemişsiniz. Siz üzülseniz de, şehrin bazı semtlerinde durumdan Avrupai bir neşe çıkaranlar var ve onların sayısı hiç de az değil. Güneş yüzünü şöyle bir gösteriyor, yarım saat sonra hava kapanıyor, bir saat sonra hafiften yağmur çiseliyor ve 15 dakika sonra yeniden güneş.. Üşüyorsunuz, hatta gölgede hatırı sayılır oranda üşüyorsunuz! Siz bu "kaypak havada" ne giyeceğinizi şaşırmış durumdayken, bazılarının "Adeta Londra canım" diyerek, gün içinde değişen hava koşullarına uygun kıyafetleri giyebilme becerilerine şaşıp kalıyorsunuz. İngilizler kadar hünerli bu yurttaşlarımızın, "güneş yüzünü göstermesin, biraz daha Londra'daymış gibi hissedelim" diye dua ettiklerine benim kulaklarım tanıktır, Allah sizi inandırsın.
Cumartesi günleri İstanbul'un Nişantaşı'nda iğne atsan yere düşmez! Cafelerin, barların önünde akşamüzerleri önceden tasarlanmamış küçük çaplı "açık hava partileri" veriliyor. Sıkışık trafik ve kargaşa asla keyfi kaçırmıyor.. Tıpkı kentin taşrasından en şık, en iddialı kıyafetleriyle ve "şöyle bir görünelim dedik" havasıyla semte inen genç kızların o acıklı, o hiç olmamış havalarının keyifleri kaçıramadığı gibi.. Zaten amaç tam anlamıyla keyif de değil. Şehre Avrupai bir hava vermek! Böyle ulvi bir amaç ve misyonla yola çıkılmış, tabi ki her şeye katlanılacak. Misyonunun farkında olan baylar ve bayanlar, kendilerini feda ederek eğleniyormuş gibi yapıyorlar. Az sonra caddelerden birinde önceden organize edilmiş "Latin Amerika akşamı" başlayacak. Geçen hafta tango akşamına katılanlar bu kez Latin müziğiyle coşacak. Herkesin dilinde aynı nakarat, "Bu semt Avrupa'yı bile solladı!".
Yüz yıl önce dandyler, snoblar vardı "Adeta Paris" diye dolaşan. Yüz yıl sonra değişen bir şey yok yani..
|