|
|
Bir itiraf: Sezer, Demirel'i aratıyor
YÖK Yasası ile ilgili iki farklı yaklaşım belirginleşmişti. Bir taraf bu yasanın laikliği zedeleyeceği iddiasındaydı, diğer taraf ise bir haksızlığın giderileceğini düşünüyordu. İki tarafın da haklı ya da haksız olduğu yönler vardı. Tartışmalar sürdü ve sonunda yasa Meclis'ten geçti. Cumhurbaşkanı'nın önüne geldi. "Tarafsız" Cumhurbaşkanı'nın bu tartışmada, toplumun tüm kesimlerini ikna edecek bir tutum ve gerekçeyle ortaya çıkması gerekmez miydi? Ama hayır! Önce ihsası rey sayılabilecek imalı açıklamalar.. Ardından "sinir bozucu" bir son güne bırakma tavrı.. Ve sonunda alabildiğine tartışmalı, önyargılı ve taraflı bir karar. Ne yani Cumhurbaşkanı'nın görevi, imam-hatip karşıtı çevrelerin dile getirdiği ve doğruluğu tartışmalı ne kadar tez varsa bunları alt alta yazıp toplumun karşısına çıkmak mıdır? Cumhurbaşkanı, bu devletin açtığı okullarda okuyanların ve mezunların kendilerini dışlanmış hissetmelerini sağlayarak, "birleştirici" bir rol oynayabilir mi? Laiklik, devletin düzeni, devletin ideolojisi gibi konuları önemseyen ama birey, bireyin mutluluğu, bireyin taleplerini görmezden gelen bir Cumhurbaşkanı! Böyle bir ülkenin halkı mutlu ve umutlu olabilir mi?
İmam-hatip yanlısı çevreler yıllardır ısrarla şu propagandayı yaptılar: İmam-hatiplerde devlete bağlı, anarşi ve teröre bulaşmamış nesiller yetişiyor! Geçen gün imam-hatip gecesinde birkaç öğrencinin örgüt işareti yapan fotoğrafları yayınlandı bazı gazetelerde. "Dışlayıcı" ve "aşa- ğılayıcı" tutumların işi nerelere vardırabilece- ğinin çarpıcı bir örneği değil midir bu olay?
Demirel'in görev süresinin uzatılması tartışmaları Sezer'in cumhurbaşkanı seçilmesiyle noktalandığında herkes gibi ben de acayip umutlanmıştım. Şimdi itiraf ediyorum: Yanılmışım. Düşünün şimdi Çankaya Köşkü'nde Demirel oturuyor olsaydı, hiç böyle bir gerekçe kaleme alabilir miydi? Hadi diyelim ki her zaman olduğu gibi yine tutarlılık kaygısı duymadı ve yazdı, o zaman hiç değilse "Sen değil misin imam-hatip açma şampiyonu" deme hakkımız olurdu.
|