| |
Mafya dışı fidyeciler
Isparta'da 4 liselinin fidye için kaçırdıkları 8 yaşındaki çocuğu öldürmeleri herhalde herkesin tüylerini diken diken etti. Değişik yerlerde meydana geldiği için pek farkedilmiyor ama fidye koparmak amacıyla çocuk kaçırma olayları hızla artıyor. Isparta'dan bir gün önce Antalya'nın Kumluca ilçesinde bir işadamının torunu kaçırıldı. Ondan bir gün önce de İskenderun'da 3 öğrenci sınıf arkadaşlarını kaçırdı. İki hafta kadar önce İstanbul'da 6 kişi bir genci kaçırdı. Yine İstanbul'da 17 yaşında bir genç okul servisine binerken 4 kişi tarafından kaçırıldı. Fidye için adam kaçırmalar 3 grupta toplanır: -Irak, Afganistan, Çeçenistan gibi savaş kaosunun hüküm sürdüğü ülkelerdeki olaylar. -Kolombiya gibi iç savaş ya da terör batağına gömülmüş ülkelerdeki olaylar. -Organize suç örgütlerinin, yani mafyanın sorumlu olduğu olaylar. Buna da en tipik örneği İtalya ve Rusya oluşturuyor.
Arjantin ve Türkiye Türkiye'de de çeşitli mafya grupları çek-senet imzalatmak, zorla tahsilat yapmaya kalkışmak gibi nedenlerle bugüne kadar onlarca adam kaçırdı. Ancak yukarıda saydığımız olaylar bunlardan farklı: Isparta'dan İstanbul'a kadar tüm örnekler, çetelerin değil, bir-iki kişinin işi. Ve bu tür çocuk kaçırmalar iki ülkede yoğunlaştı: Arjantin ve Türkiye. İki kriz kurbanı! Arjantin'in başkenti Buenos Aires'de 1.5 ay önce 140 bin kişi "Can güvenliği istiyoruz" feryatlarıyla sokağa döküldü. Ülkedeki son yılların bu en büyük protesto gösterisinin nedeni Axel Blumberg adlı gencin fidye için kaçırılıp öldürülmesiydi. Axel'in ölümü bardağı taşıran damla olmuştu. Çünkü Arjantin'de, özellikle de başkent Buenos Aires'de aylardır fidye için çocuk kaçırılıyordu. Göstericilerin çoğu kaçırılan çocukların fotoğraflarını taşıyordu. Bir zamanlar en güvenli ülkelerden olan Arjantin nasıl bu duruma geldi? Tüm uzmanlar "Ekonomik kriz sonrası toplumun ahlakı dibe vurdu" diyor ve rakamları sıralıyorlar: Toplumun en zengin yüzde 10'luk dilimi ile en yoksul yüzde 10'luk diliminin gelirleri arasındaki fark 24 kata ulaştı. 4 kişilik bir aile için açlık sınırı 735 peso, buna karşılık hane başına ortalama gelir 550 pezo. Birkaç yıl önce nüfusunun dörtte üçünü orta direğin oluşturduğu başkent Buenos Aires halkının artık yüzde 53'ü yoksul sınıfına giriyor. Ülke genelinde ise yoksulluk oranı yüzde 50'yi geçiyor. Tam rakam vermek gerekirse yüzde 25.9'u açlık, yüzde 28.3'ü de yoksulluk sınırının altında bir yaşıyor. Her 10 çocuktan 7'si yoksul, 4'ü yetersiz besleniyor. Hergün 3 çocuk açlıktan ölüyor. Kriz öncesi yüzde 5-6'larda dolaşan işsizlik yüzde 14.5'e çıktı. Sadece başkentte saatte 7 kapkaç olayı ve günde 5 cinayet işleniyor, 3 çocuk kaçırılıyor... Nasıl; ürkütücü değil mi?
İşte sokaktaki gerçekler Türkiye'den de birkaç rakam hatırlatalım mı? DİE'nin 2002 yılı verilerine göre 1 milyon kişi açlık sınırının altında gelirle yaşıyor. Yoksulluk sınırının altındakiler nüfusun yüzde 27'sini oluşturuyor. Bu da 18 milyon kişi yapıyor. Günde 4.3 doların altında gelirle, yani ayda 180 milyon lirayla geçinmeye çalışanlar ise nüfusun üçte birine yaklaşıyor. DPT'nin yoksulluk raporuna göre ise, Türkiye nüfusunun üçte biri, yaklaşık 24 milyon kişi yoksulluk sınırında bulunuyor. "Bu veriler krizin en etkili olduğu dönemde derlendi, şimdi o kadar kötü değil" itirazlarına cevabı Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Francis Bourguignon versin. Geçen ay İzmir'de 4'üncü İktisat Kongresi'nde yaptığı konuşmada, "Türkiye'de mutlak yoksul sayısı arttı" dedi. Bu tablo karşısında, gasp, kapkaç, çocuk kaçırma gibi ekonomik nedenlerin körüklediği suçlarla savaşı sadece cezaları artırarak kazanmayı beklemek, herhalde iyimserlikten de öte birşey olur...
|