| |
Bir zamanlama şaheseri
Ülkemizde kadına yönelik şiddetin yaygınlığı, inkar edilmez bir gerçek. Ancak yine de Uluslararası Af Örgütü'nün "Türkiye'de aile içi şiddet" konulu raporuna itirazımız var. Hem içeriğine, hem de stratejisine. Kadın haklarını, eşitliği var gücüyle savunan ve bunu birçok yazısıyla gösteren biri olarak, eleştirilerimizin yanlış anlaşılmayacağını umuyoruz. Önce içerikten başlayalım. Rapor "Dünyada kadına şiddete hayır" günü nedeniyle yayınlandı ama nedense yalnızca Türkiye'ye odaklandı. Diğer ülkelerde kadına şiddetin boyutları "Kuzey ülkelerinde de ensest ilişkiler yaygın" gibi kuru bir cümleyle geçiştirildi, o kadar. İyi işler gözardı Raporda bir yandan şiddetin boyutları konusunda fikir edinmeyi sağlayacak verilerin yokluğundan yakınıldı, hem de "Yüzbinlerce, hatta milyonlarca kadın", "Türk kadınlarının en az üçte biri ile yarısı arasındaki bölümü" gibi ucu açık, olumsuzlu- ğu pekiştirme amaçlı genellemelere başvuruldu. Bir başka eksik: Po- listen hükümete kadar tüm birimlerin şiddet kurbanı kadınlara yeterli koruma sağlamamasından, kız çocuklarının okula gönderilmemesine kadar her konuda eleştiri sıralandı ama bu alandaki olumlu gelişmeler gözardı edildi. Ne Medeni Kanun'la kadınlara sağlanan yeni haklardan söz edildi, ne kadınerkek eşitliğini Anayasa şemsiyesine alan düzenlemeden, ne Yargıtay'ın namus cinayetinde ceza indirimini kaldıran içtihat kararından, ne Meclis'teki yeni Türk Ceza Kanunu hükümlerinden, ne de başarıyla sürdürülen "Haydi kızlar okula" kampanyasından... Tencere dibin kara İnsana en çok koyan da Türkiye'de "Şiddet kültürü" olduğunu söylemesi. Buyurun size Avrupa'dan örnekler, bakalım oralarda ne kültürü varmış... Fransa'da 2 milyonu aşkın kadın aile içi şiddetle karşılaşıyor. Her yıl en az 400 kadın, koca dayağından ölüyor. (Fransız devlet televizyonu TF1'in 1999'da yayınladığı "Droit de Savoir" programından) Sadece Paris ve banliyösünde 1990-1999 yılları arasında ölümleri kuşkulu 652 kadından yarısının eşi veya birlikte yaşadığı erkeğin kurbanı olduğu belirlendi. (Sağlık Bakanlığı'nın 2001 Şubat'ında açıkladığı "Henrion Raporu"ndan) İspanya'da 2 milyon kadın hayat arkadaşlarınca dövülüyor. Bu dayaklarda 2002'de 52, geçen yıl 70-96 arası, bu yılın ilk 4 ayında 17 kadın öldü. (Ayrılmış ve Boşanmış Kadınlar Dernekleri Federasyonu raporu) İspanya'da bu sorun öylesine deh- şet verici boyutlara ulaştı ki, yeni Başbakan Jose Luis Rodriguez Zapatero'nun ilk iki kararından biri kadına şiddete karşı verilen cezaları artıran yasal düzenleme hazırlamak oldu (Diğer öncelikli kararı Irak'taki İspanyol askerlerinin çekilmesi...) Bir de kıta genelinden örnek verelim: Avrupa'da 16-44 yaş arası kadınların ölüm nedenlerinde aile içi şiddet ilk sıraya yükseldi. (Avrupa Konseyi'nin 2002 raporu) Avrupa'ya yeni sakız Gelelim Uluslararası Af Örgütü'nün stratejisine. Örgüt öyle bir zamanda bizi pilot ülke seçiyor ki, "pes" dememek mümkün değil. Türkiye'nin üyelik kararının verilece- ği yılda, üstelik AB Parlamentosu seçimlerine iki hafta kala ve Türkiye'nin kampanyada ana malzeme yapıldığı sırada böyle bir raporun büyük gürültülerle açıklanması "rastlantı" olabilir mi? Ey kadın kuruluşlarımız, sivil toplum örgütlerimiz, insan hakları derneklerimiz; elinizi vicdanınıza koyun, siz karar verin. Ancak karar verirken, daha bir hafta önce, dünyadaki insan hakları ihlalleriyle ilgili raporundan ötürü birçok ülkenin Af Örgütü'nü "kasıtlı" ve "kötü niyetli" davranmakla suçladığını unutmayın.
|