| |
İbretlik bir öykü
Bir zamanlar Türkiye'nin en stratejik tesisleri arasında sayılan, siyasal ve ekonomik krizler yaratacak kadar önemli olan ATAŞ rafinerisinin kapısına kilit vurulacağı aklınıza gelir miydi? Ama akla gelmeyen başa geldi; Mersin'deki rafineri faaliyetine son veriyor, daha doğrusu "Yükleme-boşaltma terminali"ne dönüştürülüyor. Rafineri Müdürü Kathy Hirschfeld karara gerekçe olarak, ATAŞ'ın yarı kapasiteyle çalışmasını ve sürekli zarar etmesini gösterdi, "Ortaklarımız yüz milyonlarca dolar yatırımla bile rafinerinin ekonomik olmayacağı sonucuna vardılar" dedi. Nereden nereye geldi? ATAŞ bu köklü kararı almak zorundaydı. Çünkü teknolojisi çok eski olduğu için verimliliği azalmıştı. Ürünlerine yeterli talep gelmemesi nedeniyle depolarda petrolcü ifadesiyle "şişme yapıyor", bu yüzden sık sık üretimi kısmak, kapasiteyi düşürmek zorunda kalıyordu. Teknoloji eskiliği ve stoğa çalışmak ürün maliyetlerini şişiriyor, bu da piyasada rekabet etmesini güçleştiriyordu. Kapasitesini artırması ise zararın daha da büyümesinden başka bir sonuç vermeyecekti. Türkiye'nin ilk ve tek özel sektör rafinerisi ATAŞ'ın şanlı tarihine yakışmayan bir son... Buyurun bu tarihten bazı kesitler... ATAŞ rafinerisi 1957'de Adnan Menderes Hükümeti ile Türkiye'de petrol ürünleri pazarlayan yabancı şirketler arasındaki bir anlaşmayla kuruldu. 30 Nisan 1962 tarihinde üretime başladığında Menderes, 27 Mayıs ihtilalinin kurbanı olarak aramızdan ayrılmıştı. Sendikacıların ifadesiyle, "Türkiye işçi sınıfı tarihinde dönüşüm yapan" grevlerden biri 1964'te ATAŞ'ta yaşandı. Bu, ünlü Kavel grevinden sonra ikinci işçi eylemiydi. 1974'te ATAŞ bakıma alındığı için Kıbrıs Barış Harekatı 5 gün ertelendi. Yakın tarihimizin en kanlı yılları olan 1978- 79'de ATAŞ hemen hergün manşetlerde yer aldı. Ecevit'in AP'den istifa eden 11'lerin desteğiyle iktidara geldiği, Kahramanmaraş olaylarının (98 kişi öldü) patlak verdiği, sokaklardan hergün 15-20 ceset toplandığı, Doğan Öz, Hamit Fendoğlu (Hamido), Server Tanilli suikastlerinin yaşandığı dönemdi. Döviz yoktu. Libya'dan birkaç bin ton petrol alabilmek için Kaddafi'nin önünde bir takla atılmadığı kalmıştı. İşte o günlerde ATAŞ, ham petrol yokluğundan sık sık üretimini durdurunca, Enerji Bakanı Deniz Baykal bombayı patlattı: ATAŞ devletleştirilecekti. Baykal yıllar sonra olayı şöyle anlatacaktı: ATAŞ ve Türk Telekom "70'lerin sonunda döviz yoktu. ATAŞ ödeme yapamadığımız için üretimi durdurmuştu. Akaryakıt sıkıntısı çekiyorduk. ATAŞ'ın devletle anlaşması '91 gün üretim yapmazsa rafineri imtiyaz hakkını kaybetmesini' öngörüyordu. O nedenle 3 ayda bir gün üretim yaparak bu hükümden kurtuluyordu. Danıştay'a başvurdum, devlet lehine karar verdi. Sonra ATAŞ'la rayiç bedel üstünden rafineriyi devletin satın alması için anlaştım. ATAŞ'ın akaryakıt dağıtım imtiyazı, en yüksek pazar payıyla devam edecekti. Ancak bu pazar payı hükmünü DPT'de onaylattıramadım. ATAŞ'ı alamadık. Kısa süre sonra da hükümet düştü..." 25 yıl önce böylesine önemli ve değerli olan ATAŞ bugün satışa çıkarılsa müşteri bulamayacak duruma geldi. Bu öykü özelleştirmeyi çelmeleyenlere ders olmalı. "Telekom ilk özelleştirme girişiminde satılabilseydi, Türkiye'nin dış borcu ödenmiş olacaktı. Bugün acaba Telekom'a ne veriyorlar veya ne verirler" diye soran Başbakan Erdoğan haklı. Bir süre daha gecikilirse veya engellenirse, Telekom ya kepenk indirecek ya da faaliyet alanını değiştirip örneğin pazarlarda işportacılığa başlayacak...
|