| |
Haydi el ele reforma
Başbakan Erdoğan'ın YÖK Yasası'nı bir süre (Gelecek yasama yılına kadar) askıya aldıklarını açıklaması, Baykal'ın da bu kararı "Yürekten kutlaması" ile, Türkiye'yi geren bir konu kapandı. Ancak "dosya" kapanmadı. "Dosya"dan kastımız eğitim sisteminin durumu. Erdoğan'ın dün sıraladığı sorulara cevap bulunamadığı sürece de kesinlikle kapanmamalı: "Peki şimdi ne olacak? 20 yıllık YÖK sorunu çözüldü mü? Çocuklarımızın önündeki haksız rekabet aşıldı mı? Yoksul Anadolu çocuklarının önü açıldı mı? Türkiye'nin mesleki eğitim sorunu çözülmüş oldu mu?" Tartışmalar sırasında herkes işine gelen tüm gerekçeleri kullandı ama AB'nin konuya bakışı ve değerlendirmesinden pek söz edilmedi. Onu da biz aktaralım. İşte 2003 Türkiye İlerleme Raporu'nun "Eğitim ve sorunları" ile ilgili bölümü: AB'den dost uyarıları "YÖK mevcut yapısıyla üniversitelerin istihdam piyasasına daha fazla yönelmelerine engel oluyor. Üniversite mezunları arasındaki yüksek işsizlik oranı da bu görüşü destekliyor. Üniversiteleri arz yönlü yapıdan, istihdam piyasasından kaynaklanan talep üzerine kurulu bir yapıya kavuşturmak amacıyla, eğitim sisteminde reform yapılması gerekiyor. Genel olarak orta öğretimde iki sorun varlığını sürdürüyor. Öncelikle orta öğretime olan talep, öngörülenden çok daha yüksek. İkinci olarak, mesleki ve teknik okullara yönlendirilen öğrenci sayısı planlanandan daha az. Üniversiteye giriş sınavları, genel liselerden mezun olan öğrenciler lehine ayırıma yol açıyor. Türkiye, 1970'lerden bu yana orta öğretimde mesleki ve teknik eğitimi öne çıkaran planlar uyguluyor. Orta öğretim sonrası meslek yüksek okullarına sınavsız giriş hakkı dahil, mesleki ve teknik öğretimin konumunu güçlendirmeye yönelik birçok yasal önlem alınmakla birlikte, sözkonusu tedbirler düz liselere olan eğilimi tersine çeviremedi." Rapor bu saptamaları yaptıktan sonra "Sonuç" bölümünde şu önerilerde bulunuyor: "Üniversiteleri istihdam piyasasına daha fazla yönlendirmek amacıyla YÖK'ün koordinasyon görevi gözden geçirilmeli. Türkiye orta öğretime yönelik olarak planlanan hedef ve stratejilerini gözden geçirme ve orta öğretimin yüksek öğretim üzerindeki baskısını hafifletme yönünde teşvik edilmeli..." Gecikirsek kaybederiz AB Komisyonu bu nazik ama son derece net ifadelerle demek istiyor ki, "Türkiye'nin bugünkü eğitim sistemi tam üyelik müzakerelerine başlamaya belki engel sayılmayabilir ama tam üyelik sürecinde önemli bir sorun oluşturur." Çözüm? Elbette çağdaş, bilgi toplumunun gereklerine uygun, köklü bir eğitim reformu. Hem orta, hem de yüksek öğretimde. AB bir yana, Türkiye'de 1990'ların ortalarından bu yana düzenlenen tüm Milli Eğitim Şuraları'nda bu talep seslendiriliyor. Ayrıca hem AK Parti'nin seçim beyannamesinde, hem de CHP'nin programında "eğitim reformu" vaadi var. Üstelik ikisi de bu zorunluluğu Atatürk'ün sözüne dayandırıyor: "Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmek..." Erdoğan'ın etkili danışmanı Cüneyd Zapsu geçenlerde "Esaslı bir eğitim reformu yolda" diyerek, bu doğrultuda hazırlıklar olduğu mesajını verdi. Bizce hükümet reform projesini en kısa sürede kamuoyunda tartışmaya açmalı. Projenin hayata geçirilmesinde ana muhalefetin desteğini mutlak bir zorunluluk görmeli. Tıpkı uyum paketlerinde, Anayasa değişikliklerinde olduğu gibi. Yetmez; bilgi toplumunun can damarı olan, "Üçüncü sektör" diye tanımlanan ve hükümetin her fırsatta çok önemsediğini vurguladığı sivil toplum örgütlerinin de katkısı istenmeli. Toplumun tüm kesimlerinin mutabakatıyla bu reform gerçekleştirilmezse, Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in ifadesiyle, "Türkiye mesleksizler toplumu haline gelir." Ve böyle bir Türkiye sadece AB'de değil, bilgi üretim ve rekabetine dayalı dünyada da kendine yer bulamaz.
|