Erken Veda
Sakıp Sabancı hem Anadolulu hem yenilikçi bir insandı. Modernlik ruhunda vardı
Uzaktan da olsa Sakıp Sabancı Bey'i anmamak mümkün değil. Bu gerçekten beklenmedik ve erken bir kayıp. Sakıp Bey'i İtalya'nın ünlü beyaz eşya devi Merloni ile irtibatları esnasında tanıdım. Merloni'nin patronu Bay Vittorio Merloni'nin kendisine saygıyla yaklaştığını ve "Keşke biz de onun gibi olabilsek" dediğini hatırlıyorum. Bir yemekte Bay Merloni'nin bazı yatırımları yapmak için artık geç olduğunu ima etmesi üzerine, "İnsan 60'ından sonra da otomotiv sanayiine ya da başka bir sektöre yatırım yapabilir, yaş önemli değil" demesi hep kulağımda kaldı. Verdiği genç ve dinamik insan imajı gerçekti. Nazik ve alçakgönüllüydü. Çok iyi İtalyanca bilen ve İtalya'ya gelip giden Dilek Hanım için "Sizi kızımla tanıştırmak isterim" dediğinde gerçekten de bir iki gün içinde tanıştırdı. Sakıp Bey'i kardeşinin ve sekreterinin kurban edildiği vahim olaydan 10 gün önce bürosunda ziyaret ettim. Daha sonra da gazeteci eşimle, beni Beylerbeyi'ndeki evine davet ettiği yaz akşamında bu konuya hüzün ve samimiyetle değinmişti. Son görüşmemizde ise Sabancı ailesinde kendinden sonra tufan olmaması için 5 yıl büyük bir danışmanlık şirketi ile nasıl çalıştıklarını anlatıyordu. Bu büyük kuruluş, mirasçılar arasında parçalanmasın diye nasıl orijinal bir model oluşturulduğunu açıkladı. Uzakdoğulu yanılmıyorsam Koreli bir sanayici ailenin yaşadığı benzer tecrübeyi görmek için bir süre görüştüklerini, karşılıklı gidip geldiklerini söyledi. Sakıp Bey hem Anadolulu hem de yenilikçi bir insandı. Modernlik onun ruhunda vardı. Türkiye'nin aydınlık, açık zihniyetli insanlarından söz ederken Milanolu Türkler'le röportajlarımın perde arkasına da değinmek istiyorum. Geçtiğimiz hafta yayınlanan "Milano'daki Küçük Türkiye" röportajlarıma yansıtamadığım çok sayıda iletişim ve duygu yaşandı. Tabii Milano'da yaşayan Türkler biraz da Türkiye'nin kendilerine dar geldiği insanlar. Hayallerinin peşinde koşan, onu kendi yaşadıkları ülkede bulamayınca Kaf dağına çıkmaya karar veren insanlar. Yurtdışında yaşamalarına rağmen öyle de yerel, öyle de geleneksel yanları var ki inanması zor. Belki de onları özel yapan bu. Hem yerel hem evrensel olmayı bilmeleri. Stilist Asuman Samyeli'nin babaannesinin çoraplarını hala kullanması, ona meslek yolunu açan, terzilik yapan annesi terzi Emine ve terzi Hüseyin Abi'sini dilinden düşürmemesi, dağarcığındaki geleneksel kültürü çalışmalarına yansıtması bunun örnekleri. Kubilay Yurtsever'in düşüncelerinin bir bölümü ile hep Türkiye ile meşgul olması. Kafasını Türkiye meselelerine yorması. Yenilikçi, çağın ritmine uygun video çalışmaları yapan, sevimli ve hırpani kotuyla karşınızda başarılarını aynı zamanda "Ben Allah'a çok inanıyorum, başaracağımı biliyordum, insan inandı mı başarır" diye açıklayan rejisör Murat Gönüllü. O da annesine çok düşkün.
KÜÇÜK TÜRKİYE Bu koca koca adam ve kadınların dünyanın en modern şehirlerinden birinde, Milano'da modanın, filmin, dizaynın merkezinde başarıdan başarıya koşarken içlerinde taşıdıkları, "Küçük Türkiye" de şaşırtıcı bir şey. Kubilay Bey'in de dediği gibi "köksüz çiçek açmaz". Hayatının sadece 7 yılını Türkiye'de geçirmiş olan Sezgin Aksu da öyle. Beni gördüğüne daha çok "Türkçe konuşacak biri çıktı" diye sevindi. Zaten evinin altındaki "Smooth" barın iç dizaynını yaparken de alaturka tuvaleti oraya yerleştiren o. Milano Konsolosluğu'nun nezih ve modern atmosferi, THY'nın yeni bürosunda canla başla çalışan yeni müdürü Kuntay Özkan bu mozaiği tamamlıyorlar.
|