Vazgeçilemeyen Düşman
Sigaranın bırakılamaz olduğunu düşünenlerin aksine aslında istenirse çok rahat bırakılıyor
Bürokrasi başkenti Brüksel'in soğuk koridorlarında AB Bahar Zirvesi'ne katılan başbakan ve bakanların peşinde koştururken sigaralar birbirine eklenir. Dokuz ay önce vazgeçilemeyen düşmana veda eden gazeteci arkadaşımız Belkıs Kılıçkaya, hikayesini anlattı. Kılıçkaya'nın vazgeçilemeyen düşmandan nasıl vazgeçtiğini anlattığı yazıyı okuduktan sonra bir kez daha düşündüm; herkesle paylaşmak istedim... "O gülerken de ağlarken de durup dururken de her zaman, her yerde, her vesileyle varlığını hissettirir. Sanılır ki o bir sevgili, acayip bir tutku, çok büyük bir aşktır... Gören neredeyse onun için yaşıyor sanır, o kadar mühim, o kadar elzem durur. Kimse yokken o vardır, sabah daha uyanırken aklına düşer insanın. Günün en heyecanlı zamanı, sabah, sanki heyecanlı kılan da esasen odur. Gerçi onunla temasa geçmek an meselesidir ama elinizi pakete atıp, onu ağzınıza götürüp, çakmakla ateşlemeniz bayağı, bayağı bir merasimdir. Çıkan duman, boğazınızdaki his, hele ki ilk sigara çok mühimdir. Ben sigarayı aynen yazdığım gibi, işte bu hislerle içtim. 19 yaşımda başladım, 15 yıl, bırakmayı da bir tek kez bile denemeden, bir tek gün bile sigara orucu tutmadan, önce bir paket, sonra paket paket! İyi içtim, hakkını teslim ederek, o kadar güzel içime çekerdim ki, öyle etrafta pek duman filan olmazdı. Nitekim doktor da doğruladı, "Sizin yaşınızda akciğerler bu kadar tahrip olmaz, ne yaptınız böyle?" diye. Hayır, bazı sigaracılar gibi değildim. "İstediğim zaman bırakırım" diye konuşuyor, düşünüyor değildim. Tersine bu meseleyi hiç düşünmüyordum, "İçmeyi seviyordum ve içiyorum" diyordum. Ama bir şeyi sevmekle, bir şeye müptela olmak arasında dağlar kadar fark var. Varmış. Birbirlerine benzer gibi görünseler de, hiç mi hiç benzemiyorlar. İnsan, müptelası olduğu şey hayatından çıkınca, artık üzüntü duymuyor, geri dönüp hatıralarını yad etmiyor, onu başkasının elinde gördüğünde kederlenmiyor. Neticede geçtiğimiz haziran ayı için, yaşgünümde bırakma kararı aldım. Böylece hem yaz mevsimi olacaktı, hem işler yoğun olmayacaktı hem de kendime sigarasız da çalışabileceğimi kanıtlayacaktım. Yıl içinde ara ara kendimi sigarasız hayal ettim. Zordu. Önceden hazırlanmaktan vazgeçip, günü gelince bakmak üzere attım bir köşeye. Nisan ayından itibaren ömrümde ilk kez birkaç ay boyunca tansiyon, çarpıntı gibi ciddi bir rahatsızlık dönemi geçirdim. Hastaneler, doktorlar, ilaçlar... O kadar moralsiz ve hastaydım ki daha haziran ayı gelmeden, kararımı hayata geçirme zamanını temmuza erteledim.
NİOTİN BANTLI GECE Son gece, 11 Temmuz cuma gecesi, uç uca yaktım, paketteki son sigaraya kadar aralıksız içtim. Gece nikotin bandını yapıştırıp yattım. Sabah çok heyecanlıydım. Öğleden sonra yavaş yavaş elinden oyuncağı alınmış ve bir daha hiç verilmeyeceğini de anlamış bir çocuk bahtsızlığında, söylediklerine göre aynen böyle bir çocuğun da yüz ifadesiyle gıkımı çıkarmadan oturdum. Bütün ciddi bağımlılar gibi benim için de en mühim olan sigara, günün aç karnına, uyanır uyanmaz içilen ilk sigarasıydı. Bir hafta boyunca menthollü plastik sigara sabahları iş gördü ama bir haftanın sonunda ondan bıktım. Önce sabah sigarası sonra akşam yemeği sonrasında içilen sigarayı arar olmuştum. Daha sonra kendimi sokaklarda yürürken buldum. Tuhaf bir duygu, bir özgürlük idrakı bu, insanın bacaklarının varlığını hissetmesi, lastik ayakkabı ve saatlerce yürümek... Hayır, sigarasız bir daha bu şehri yaşayamamaktan, kahve içememekten artık aklınıza ne geliyorsa onları yapamamaktan korkuyordum, hiç öyle değil, sahiden yaşar hale geliyorsunuz..."
|