Azar azar azmak, azıtmak, azarlamak
Kimi zaman, "nasıl söylediğiniz", "ne söylediğiniz"in önüne geçiverir. "Neyi nasıl söylediğiniz" haline geliverir. Türkiye'de, Allah'a şükür, herkes pek bi demokrat olduğu için, kurumlar ve makamlar, her ağızlarını açışta, demokratlığı ve demokrasiyi ne kadar da sular seller gibi yutmuş olduklarını üsluplarıyla beyan ederler. Tartışma, polemik ve öfkenin de ötesinde, azar azar azan ve giderek azıtan "azarlama kültürü"dür yurdumu bir baştan bir başa saran. Her "baş"a yapışan ve yakışan.
*** Tayyip Erdoğan'ın karşısına, parti kongresinde, niçin bir tek kişinin azıcık farklı bir görüş savunmak için çıkmadığını, onu bırakın, kendi içinden geldiği gibi onaylayan bir konuşma dahi yapamadığını düşünürseniz... Tezkere oylamalarındaki farklı oylar dışında, AKP Grubu'nda neden sıkı bir tartışma yapılamadığını... Biraz farklı düşünen birkaç milletvekilinin neden dışlandığını düşünürseniz... Çok sayıda sesin çıkmasına meyilli bir CHP Grubu'nda bile, Baykal konuştuğunda neden başkasının konuşturulmadığını, başkaları konuşurken neden Baykal'ın orada bulunmadığını düşünürseniz... Şimdi diklenen birçok rektörün, bir zamanlar Kenan Evren, üstelik "Paşa" sıfatıyla kürsülerde, aydınları, profesörleri, üniversiteyi azarlayıp dururken ve onlara YÖK gibi bir "emir-komuta" düzeni dayarken neden gık çıkaramadıklarını düşünürseniz... Bu emir-komutadan hiç sıkılmayan koca koca birçok profesörün, dekan olup rektör olup YÖK olup bizzat kendi üniversitelerinde nasıl bir emir-komuta-azarlama-tahakküm sistemi kurduklarını düşünürseniz... Kimi yüksek rütbeli subayın, topluma ve toplumun çeşitli temsilcileri ile bireylerine nasıl emir erleri gibi hitap edip azarladıklarını düşünürseniz... Tabii emir erlerinin yahut erlerin veya altların neden durmadan azarlanması gerektiğini düşünürseniz... Yani, uzatmayayım, çalıştığınız, yönettiğiniz yahut yönetildiğiniz yerlerde nelere muhatap kaldığınızı veya başkalarını nasıl azarladığınızı bir düşünürseniz... Herhangi bir kamu mekanında, ki adı "devlet dairesi"dir, o dairenin içinde bir mahpus gibi nasıl azarlanabildiğinizi düşünürseniz... Serveti, kıyafeti, mülkiyeti, asaleti, apoleti hasebiyle yolda, sokakta, alışverişte, yemekte filan esip gürleyenleri ve kendi gibi olmayanları, kendinden aşağı gördüklerini aşağılayıp azarlayanları düşünürseniz... Eh zahmet olmazsa, lütfedip biraz büyüklerinizi, biraz kendinizi düşünürseniz... Azan, azıtan azarlama kültürünün nasıl içimize ve dışımıza yer ettiğini, böyle bir kabalık, buyrukçuluk, hor görme yahut ezme kültürünün bu denli yer ettiği bir ortamda ve o üsluplarla "demokrasi"nin sürekli "buyruk ve azarlama" olarak idrakini de makul bulursunuz. Tabii bu işin ağaları, abileri, babaları, vardır; büyükleri mevcuttur hep. Kimi kavganın taraflarının hepsi öyledir! Bazen milleti arkasına aldığı için... Bazen tarihi arkasına aldığı için... Bazen diplomasını, makamını arkasına aldığı için... Bazen imanını, bazen silahını arkasına, eline aldığı için; bazen bunların sahiplerini arkasına aldığı için. "Büyüklük" büyük şeydir. Büyük oldunuz mu, yüksek oldunuz mu, herkes ne kadar küçük görünür. Küçük ve böcek ve alçak. Ayakların altına layık! Azgın azarlara müstahak. Eminim, siz öyle değilsinizdir. Ötekiler öyledir!
|