Bazen bunları demek geçiyor içimden!
Temel sorun, gerçekten adalet, hakkaniyet, mağduriyet gidermekte samimiyet sorunu. Gerisi hikaye. Herkes maskesini takıyor, kendi rolünü oynuyor. "Eşitsizlik gidermek" adına, ki özünde doğru, İmam hatip meselesini "meslek liseleri" başlığı altında çözmek isteyen AKP'nin, bizzat eğitim de dahil, diğer eşitsizlikler ve adaletsizlikler karşısındaki tavrına bakıyorum... Yok öyle ilkeli bir eşitlik ve adalet arayışı. Gündelik yoksulluk yardımlarıyla cemaatçi bir "hayırseverlik"ten öte, sosyal- sendikal haklar, kaynakların "pozitif ayrımcılık"la sistemli bir şekilde yoksulluğun, işsizliğin, eğitimsizliğin, eşitsizliğin törpülenmesi için kararlı yönlendirilmesine dair ilkeli bir niyet... Yok. Sistemin esas özüne, ekonomik, sosyal cephelerine mağdurlardan yana bir müdahale kararlılığı yok. 12 Eylül'ün üniversite üstündeki cenderesi olan YÖK sisteminde tadilat arzusu bile, demokratik üniversite yapısını hedeflemiyor; tayinlerin, müdahalelerin, buyrukların, biat etmenin kaynağını değiştirmek, yeniden örgütlemekten ibaret. Bu sonuncusu karşısında "dimdik" dikilen "üniversite"ye bakıyorum. Bir çeyrek asırdır, hiçbir müdahale karşısında diklenemeyen... Tam tersine, merkezi müdahaleyi, kendi kurumlarındaki bürokratik iktidarları açısından da ilham kaynağı görmüş... Ne akademisyenlerin, ne öğrencilerin "farklı" bilimsel, demokratik hukukuna ve özlemlerine duyarlılık göstermiş... Rejime bağlanmaktan, kendi kimliklerini, evrensel tutkularını, entelektüel sorumluluklarını, demokratik görevlerini, adaletsizliklere karşı çıkması gereken seslerini unutmuş bir "dimdiklik cemaati." Samimiyetsiz, ilkesiz, yüreksiz ama "rejime bağlı"! Ne iktidarların, ne iktidarlar üstünde vesayet gösterisi yapan askerlerin, ne zihnen ve madden kapılandıkları iş dünyasının karşısında, "üniversite" olabilmiş, "profesör" olabilmiş, "aydın" ya da "toplum" olabilmiş... Vicdandan, cesaretten, muhalefetten, adalet haykırışından yoksun, ama "rejime bağlı"!
*** Her müdahalelerinde, bu toplumdaki haksızlıkları, adaletsizlikleri, anti-demokratik, anti-insani uygulamaları kışkırtmış, azdırmış, kurumlaştırmış bir "yüksek komuta zihniyeti"ne bakıyorum. Toplumun bir kesimini bastırmak için diğerini kullanan, muhalif duygulara karşı kutsallığı, kutsallığa karşı başka kutsallıkları kullandıktan sonra, her seferinde "rejim" diyebilen... Hangi ilkelerle toplu görüş belirttikleri, askerlikten emeklilik sonrasında farklı tercihlerle siyaset yapabilen isimlere bakınca, epey müphem kalan... Üniformalıyken "rejim" adına en keskin hassasiyetleri gösteren kimileri, emeklilik ardından, iş dünyasının yönetim koltuklarında sistemin adaletsizliklerini çoğaltmak üzere görev alan... Siyaseti ve toplumsal örgütlülüğü dumura uğratan darbelerden sonra, şimdi muhalefet ve siyaset boşluklarından yakınan... Ve nedense, her seferinde kendi bakış açısını hep doğru, hep haklı gören, siyasetin ve toplumun doğal seyrine katlanamayan bir "rejime bağlılık"!
*** Ve mağduriyet ve haksızlığa öfkeyle, demokrasi ve eşitlik ve adalet namına yahut tam karşılarında rejim, hayat tarzı, gerilimsizlik, iktidar keyfiliğine muhalefet adına ses verenlerin çoğuna bakıyorum... Onca mağduriyet, haksızlık, dayatmacılık, eşitsizlik, adaletsizlik, keyfilik, onca zaman yakmışken bunca insanı... Hangi ilke, hangi hukuk, hangi vicdan! Seçmeci bir demokratlık, torpilci bir vicdan, kayırmacı bir yüreklilik, ayrımcı bir diklenme! Helal olsun... Hepimize!
|