Sonra demokrat, önce muhafazakar!
Demokrat olmak" her yeni günde, her yeni durumda, her çelişkili anda yeniden yeniden girilen bir sınav. Belki, kimin umurunda! Ama böyle bir sıfatı, buna dair ilkeleri umursadığınız iddiasındaysanız, sınav da mevcut! Bu sınav, başkaları, daha kadim iddia sahipleri için olduğu kadar, çoğunluğu itibariyle "sonradan görme demokrat" diyebileceğim "muhafazakar demokratlar"a da geçerli. "Sonradan görmelik"in tek başına olumlu, daha doğrusu olumsuz manası yok. Onun içini dolduran, "sonradan demokrat" oluşunuzun ardından gelen samimiyet dozunuz. "Muhafazakar demokrat" sıfatını edinmeye çalışan AKP de, çoğunlukla, "başlarına gelenler" yüzünden "sonradan demokrat" olanların yapısı. Üç süreç söz konusu: Birincisi, mağduriyetlerin çaresi olarak "demokratik ilkeler"e sığınmak. Bunun ille de hile, hurda, takiye olması gerekmiyor. Pekala içten bir "öğrenme ve edinme" süreci de olabilir. Olmayabilir de! İkincisi, bu hareketlenme içinde, eski kabına sığamamak. Yani, geleneksel siyasi, kültürel, ideolojik aidiyet ve inanç sistemini çatlatmak. Deyim yerindeyse, "salt muhafazakarlık kabuğunu kırmak." "Değişim, değiştim"lerle, yenilik iddialarıyla, açılımlarla, "demokrasi tramvaydır" raylarından kopma çabalarıyla ifade edilen bu. Üçüncüsü, her iki süreç içindeki "yeni zihniyet dostlukları." Mağduriyetten kurtulma s+ürecinde, "ilkeler adına" destek veren "demokratlar"la etkileşim... Ve "kabuk kırma" sürecinde, özellikle "dışarıdaki" demokratik değerlerle temas... benimseme vesaire. AKP bu üç süreci de yaşayan ve halkın çeşitli mağduriyet hallerinin üstünde yükselen bir dinamik oldu. Bu yüzden de, kendine sıfat ararken, önce "demokrat" yerleştirildi tabelaya; sonra önüne, düşünülüp taşınılıp "muhafazakar" oturtuldu. Yani önce, "sonradan edinilen değer" ifade edildi; ardından "asli özellik" yerleştirildi. Bunlar ciddi, önemli arayış ve kimlik süreçleri. Tamam! Ancak, "asli olan" öyle bir özellik ki, "anti-demokratik baskılar, kuşatmalar" karşısında, "demokrat" olabildiği, "adalet, hukuk, eşitlik" talep edebildiği gibi... Kimi demokratik ilkeler önünde de, aslına, muhafazakarlığın demokratlıktan uzak limanlarına ricat edebiliyor. Muhafazakar demokrat, "demokrat muhafazakar" olamıyor! "Kadın sorunu" da böyle! Bu muhafazakarlığın geleneksel köklerinde pek de öyle "eşit" görülmeyen kadının, adil biçimde eğitime, kamusal alana ka tılımı... "Türban meselesi"yle ikili ve ters orantılı bir boyut kazanmıştı. Bir yandan, kimilerince "bir tür muhafazakarlığın siyasi simgesi" sayılıyor, ama bir yandan da, o muhafazakarlığın eski kalıplarını kıran, sınırlarını aşan bir "kadın hareketliliği", hatta özgürleşmesi de oluyordu. Bu ikinci boyut, "laik cenah"ta pek anlaşılamadı. Ve "muhafazakar da dahil, tüm erkekler" ile "diğer kadınlar" her yere girerken, türbanla da olsa kabuğunu kıran "kadın"ın ayrımcılığa tabi tutulmasının anti-demokratikliği hiç kavranmadı. Ama, o mağduriyeti temsil ettiği iddiasındaki "muhafazakar demokrat" AKP de, her alanda "eşitlik" ilkesinin havada kaldığı, özellikle kadınların havanda dövüldüğü bir ülkede... Devletin "kadını eşit kılmak üzere pozitif hamleler yapması" ilkesinde su koyuverdi. "Sonradan edinme demokratlık"ın, asli muhafazakarlık karşısında, henüz ilke ve samimiyet mertebesine ulaşmadığı, "araç" olmaktan çıkamadığı anlaşılıyor. Tek örnek de bu değil!
|