Karar zamanı
KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın bugün Meclis'te yapacağı konuşmayla birlikte Annan Planı ile ilgili temel yaklaşımlardan üçü resmen ortaya konmuş, açıklanmış olacak. Çoktan yapılmış olması gereken dördüncü açıklama ise henüz ortalarda yok. Referandum tarihine kadar yapılıp yapılmayacağı da belli değil. Hükümet adına Başbakan veya Dışişleri Bakanı, kamuoyunu Annan Planı konusunda, bunun siyasi ve teknik özelliklerini anlatarak bilgilendirmedi. Her ikisi de son müzakerelerin ardından haklı olarak sürecin "kazankazan" mantığı içinde götürüldüğünü vurguladı. Büyük bir düş kırıklığı yaşadığı anlaşılan Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimini rencide edecek söylemlerden kaçındılar. Ancak bir kez daha hükümet kendi iradesini yansıtan son derece önemli ve cesur bir karararın gerekçelerini toplumla paylaşmadı. Kıbrıs konusunun yurtdışı seyahatler sırasında ayaküstü verilen cevaplarla geçiştirilmeyecek br öneme sahip olduğu herhalde açıktır. Akıl ve duygular karışıyor Bu bağlamda Genelkurmay Başkanı, toplumun geniş bir kesimi açısından hükümete ait bir görevi yerine getirdi. Planı olumlu ve olumsuz yanlarıyla değerlendirdi ancak siyasi tavır konusunda konumunun gerektirdi- ği noktada durdu. Nihai kararın Kıbrıs Türkleri'yle TBMM'ye ait olduğunu özellikle vurgulayarak da süreçler üzerine bir gölge düşmesini engelledi. Bu basın bilgilendirme toplantısıyla Orgeneral Özkök ayrıca Türkiye'nin sivil-asker ilişkilerinde eriştiği yeni demokratik düzeyi de göstermiş oldu. Sürekli darbe kışkırtıcılığı yapanlara, Silahlı Kuvvetleri sert bir siyasi çıkışa zorlamaya çalışanlara yönelik sözleri bu nedenle çarpıcıydı: "Ben sesin gürlüğüne değil, aklın önderliğine itaat etmek isteyen askeri bir nesle komuta ediyorum". Gene Genelkurmay başkanının dile getirdiği gibi Kıbrıs konusu Türk halkı açısından akıl ile duyguların çatıştığı bir meseledir. Dün yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de benzer bir saptamada bulundu. Cumhurbaşkanı da "Verilecek kararlar ve atılacak adımlar, yalnız bizi de- ğil, gelecek kuşakları da geri dönülmez bir biçimde etkileyecektir. Bu bakımdan, önümüze konulan metinlere kuşkucu ve eleştirel yakla- şılması doğal karşılanmalıdır" diyerek kararın zorluğunun altını çizdi. Derogasyonlar konusunda çekincelerini ortaya koydu. Ancak onun mesajının da son tahlilde anlaşmayı ve referandum sürecini olumladığı söylenebilir. Manevra alanı genişledi Annan Planı'nın kendisinin iyi ya da kötü olmasının ötesinde ortada bir de diplomatik oyun, bir siyasi hesap meselesi de var. Kıbrıs Rum kesimi önümüzdeki hafta içinde başlıca siyasi aktörleri karar değiştirmediği taktirde ret oyu verecek. Son tahlilde Rum toplumunun kendisine ait olduğuna inandığı adayı Türkler'le siyasi eşitleri olarak paylaşmak istemediği de açığa çıkacak. O noktadan sonra bu sorunla uğraşması ve başetmesi gereken, siyasi basireti konusunda ciddi kuşkular uyandırmış AB'dir. Kıbrıs konusunda, AB üyelik süreci söz konusu olmasaydı dahi atılması gereken siyasi adımları atarak Türkiye diplomatik alanda öne geçti. Annan Planı'nın son hali Türkiye'nin çıkarlarıyla büyük ölçüde çakışıyor. Belki de bundan daha önemlisi Kıbrıs konusunda gösterdiği yapıcı diplomasi nedeniyle Türkiye'nin dünya siyasetinde manevra alanı genişledi. Bunun sonuçları da KKTC'nin 2 Mayıs'tan sonraki serencamında görülecektir. Bu Plan nedeniyle Türkiye'nin çıkarlarının satıldığını, Kıbrıs Türklüğü'nün sonunun geleceğini iddia edenler ise ya planı okumamış, ya yalan söylüyorlar ya da Türkiye'ye ve bu ülkenin potansiyeline güvenmiyor. İnatlarını başka şekilde yorumlamak gerçekten zor.
|