Annan'a doğru Gazi'yi göreceksin, sakın şaşırma!
Bugün 23 Nisan, yarın da Annan bağında harman! 'Hain' ve 'kahraman' kutuplaşmasına rehin Türkiye bugün nasıl olacaksa bayram edecek, yarın bölünmüşlüğün hasadını yapacak. Felek bizimle dalga geçiyor. Kıbrıslı bir 23 Nisan ve 23 Nisan'lı bir Kıbrıs gündemi kaçınılmaz. Annan Planı'nı AB cenneti için biricik çare ve ABD tacizciliğine karşı da biricik kalkan olarak gören güvercin kutbu ile aynı çözümü ihanet sayan şahin kutbu arasında 23 Nisan bağlantılı, Cumhuriyet'i kuran kahraman Meclis'e atıflı, bol hamasetli ve karşı hamasetli, açık veya kapalı göndermelerle dolu bir gün yaşayacağız. Açıkçası milli bayram, kutuplar arası nefreti daha da büyütme ve ilkel siyah-beyazcılığı besleme aracı kılınacak. 23 Nisan Bayramı'nın temeli olan ilk Meclis'te bile şimdiki kadar keskin bir siyah-beyazcılık olmadığına göre öteki renklerin gerçekliğini algılamaya 80 yıl öncekilerden daha uzağız. O Meclis'ten bir fasıl örnekleyelim: Lozan barış antlaşması ile ilgili müzakere ve münakaşalar, adeta bire bir kopya denecek benzerlikle şimdiki Kıbrıs tartışmalarını çağrıştırır. O gün Atatürk ve çevresi Lozan'ı savunur, muhalefet ise neredeyse 'vatana ihanet' olarak ilan eder. Muhalif kanadın ateşli hatibi Ali Şükrü 'Mehmetçiğin süngüsü ile kazanılan muazzam zafer Lozan'da heba edilmiştir' der. Aynen Denktaş, Ecevit, Baykal, Bahçeli ve Perinçek'in bugün dediği gibi. Ali Şükrü'ye karşı Gazi söz ister ve 'Bir haftadır söylüyorsunuz, artık memlekete zarar veriyorsunuz' diye sertçe haykırır. Bu da şimdi muhalefeti hamasetle suçlayan Erdoğan söyleminin öncülü! Çapraz benzerliklerin cilvesine bakın: O gün Atatürk iktidarına, şimdiki Perinçek'in Erdoğan'a yönelttiği kadar ağır suçlamalarla yüklenen Ali Şükrü çok dindar bir adamdır. O kadar ki, daha ilk Meclis'in ilk günlerinde içki yasağı teklifi hazırlamış ve kanunlaşmasını sağlamıştır. (Hoş yasak 1926'da kaldırılana kadar 'teşehhüt miktarı' bile uygulanamamıştır ya!) Bugünün güvercini Erdoğan ile o günün şahini Ali Şükrü aynı meşrebin insanıdır. Lozan günlerinin güvercini Atatürk ile şimdiki Kıbrıs şahinleri de aynı çizginin.. O gün Ali Şükrü 'Efendiler, o adalar ki bizim bahçe duvarlarımızdır. Bu adalar Yunanlıların elinde bulundukça Anadolu'yu bahren (denizden) müdafaa ve muhafaza edemezsiniz. Musul'u halletmeyi sonraya bırakırsanız Girit gibi elden gider' diyordu. Bugün Denktaş da 'Kıbrıs Türkiye'nin güvenliği için hayati derecede önemlidir. Annan Planı Kıbrıs'ı Girit gibi Yunanlaştıracaktır' diyor.. Amma gelin görün ki Denktaş Atatürkçü'dür, Ali Şükrü Atatürk 'düşmanı'dır. (Trabzon mebusu Ali Şükrü Atatürk'e şiddetli muhalefeti dolayısıyla siyaseten olabildiğince eleştirilebilir ama bu onu, İsmail Hacıfettahoğlu'nun 'Emperyalizme Karşı Bir Hürriyet Kahramanı' alt başlıklı kitabında da vurguladığı gibi Milli Mücadele'nin yiğit bir şehidi olmaktan alıkoymaz.) Dünkü büyük Gazi'nin barış yaklaşımını çapıyla değil söylemiyle çağrıştıran Erdoğan da karşı kutba göre 'Atatürk düşmanı'dır. Belli ki bu toplum, topraktan çok daha önemli bir 'olmazsa olmaz'ını, 'hakikat duygusu'nu kaybetmiş.. Bu yüzden herkes gündelik siyasetin zincirli kölesi.. Ne var ki burada, dün ile bugünden iki milli meselede kutuplaşmanın cilveli benzerlik ve karşıtlıklarını hatırlatırken liderlik mukayesesinin kenarından bile geçmiyorum. Lozan ile Annan olayını da eş gördüğüm, bir tuttuğum yok. Vurgulamak istediğim, çocukça varsayımcılığın ve yaftacılığın sefaletidir. Her varsayım meşru ama hangisi hakikat? 'Lozan'da daha fazlası olamazdı' demeyi geçerli, 'Kıbrıs'ta daha fazlası olamazdı' demeyi geçersiz bulabilir, tam tersine de hükmedebilirsiniz. Ayrıca buradaki bir başka cilvenin de altını özenle çizebilir, 'Kıbrıs'ta daha fazlası olamazdı' diyen iktidar mensuplarının düne kadar 'Lozan'da daha fazlası olabilirdi' diye inanmışlıklarını mimleyebilirsiniz. O veya bu varsayımla neyi kesinleştirebiliriz ki? Bana göre de hem Lozan'da, hem Kıbrıs'ta daha fazlası olabilirdi, ama ilgilenenlerin yüzde kaçını ikna edebilirim? Öteki yargılar gibi bu da sadece bir varsayım.. Peki, varsayım cetveline göre gündelik hain veya kahraman ilan edip durmak reşit insanların harcı mıdır? Madem reşitlik iddiamız yok, bari 23 Nisan'da hakiki çocuklar gibi bayram edelim.
|