Yeniden devlet olma sınavı
Kıbrıs meselesinde Türkiye'nin ve Türk tarafının bundan sonra nereye varabileceği ve ne yapması gerektiğine ilişkin sağlıklı öngörülerde bulunabilmek için önce Annan bağındaki hasadın tercümesini yapmak lazım. Ne yazık ki bu tercümeye ihtiyaç var. Ne yazık ki bu tercümeye en fazla muhtaç, hatta mahkum olan taraf Türkiye'dir. Bir numaralı gerçek: Cumartesi günü Kıbrıs'ta yenilen, hatta hezimete uğrayan Annan değil, AB'dir. Sandıktan asıl ve kesin zaferle çıkan ise, Annan süngüsü ile Kıbrıs'a en azından ortak olmak için savaş açan ABD ve -karnındaki- İsrail şahinliğidir. Bugün artık ABD ve İsrail şahinliği Kıbrıs adasının ortağıdır. Böyle bir kabulden yola çıkmayan hiçbir çözüm arayışının da geleceği yoktur. -Efendim nasıl olur, ABD de aynen AB gibi Rum tarafının da 'hayır' oyu vermesi için büyük baskı uygulamıştır.. Hayret ki bu kabil itirazları, kendini Türkiye'nin en sıkı 'stratejik araştırma merkezi' zanneden kurumdaki emekli paşadan bile duyabiliyoruz. Bu yoruma göre Kıbrıs Rum kesiminden 'hayır' çıkacağını tahmin edemeyen ABD inançla baskı uygulamış, uğraşmış, didinmiş amma gözünün ne kadar kör olduğunu şimdi anlamış bulunuyor! Vah vah vah.. Yine bu yoruma göre ABD Kıbrıs için hali- sane barış tasarısı geliştiren mübarek bir güç merkezi sayılmalı! Aynen Irak'taki ABD barış ve özgürlük tasarısı gibi! Doğrusu insan eğer küresel çete çıkarlarının saf gönüllüsü veya görevlisi değilse, çok kolayca görür ki, Annan'ın referandum için 'ille de 1 Mayıs'tan önce' diye yırtınmasının yegane anlamı vardır: -Kıbrıs kağıt üzerinde bütünüyle AB'nin malı olmadan BM'yi Truva atı olarak kullanıp ABD ve İsrail şahinliğini adaya ortak hale getirmek.. Manevra başarıyla sonuçlanmıştır. Önümüzdeki ayların ada ile ilgili en önemli gizli gündem maddesi de KKTC topraklarında bir ABD üssü kurmak, bunun karnına da İsrail için özel bir 'güvenlik alanı' teşkil edecek kadroları yerleştirmekten ibarettir. İki numaralı gerçek: AB'nin Kıbrıs'la ilgili 'gelişmemiş oyuncu' numarasının küresel başpatron tarafından etkisiz hale getirilmesinde Ankara'nın büyük bir payı vardır. Annan Planı tam çöp tenekesini boylayacakken Ankara New York sürecini ihya eden 'çok değerli müttefik' oluvermişti.. (O günlerde AB'nin nasıl homurdandığını iyi hatırlayanlar ABD ile AB şahinleri arasındaki bilek güreşini daha doğru yorumlayacaklardır.) 1 Mayıs gününü iple çekerek 'Oh, Kıbrıs'ı tek başına yuttum' demeye hazırlanan AB acaba, düşmüş Annan süngüsünü yeniden kaldırarak pişmiş aşa su katan Türkiye'ye nasıl davranacaktır? Üç ihtimal var: -Akılcı bir yaklaşımla bu kazığı sineye çekerek Türkiye'nin üyeliğini en kısa sürede gerçekleştirip bölgede ABD'nin kar- şısına gerçek bir güç odağı halinde çık- maya soyunmak. -Bu kazığın hırsıyla Ankara'ya sıkı bir dirsek göstermek ve böylece Türkiye'yi neredeyse resmen ABD eyaleti haline getirecek süreci başlatmak. -Ankara'yı iki arada bir derede tutmak üzere kapıyı tam kapatmadan ve tam açmadan 'ha-vet' demek! Hangi tavrı seçeceklerini erkenden kestirmek için herhalde çok beklemeyiz.
Şimdi de Türkiye'nin yeni şartlarda Kıbrıs için ne yapabileceğini tartışmanın bir anlamı olabilir. Ama sadece anlamı olabilir, yararı veya sonucu değil. Sadece anlamı olabilir çünkü ciddiye alan aydın milleti adına tarihe karşı sorumluluğunu ödemeyi -en azından- denemiş olur. Yararı yok çünkü Türkiye 'yeniden devlet' olana kadar sağlam ve uygulanabilir bir dış siyaset belirleyemez. Yeniden devlet olmak için ise ilk şart ayanbeyan ortada: Evvel emirde ülkenin önemli birim ve kurumlarının birbirlerine karşı dayanılmaz güvensizlikleri ile (sözde müttefik) dış 'muadil'lere gösterdikleri akıl almaz güven, sistemli ve samimi biçimde hızla yer değiştirmelidir. Kıbrıs'ta yeni dönem, Türkiye için yeniden devlet olma sınavıdır. Ön eleme de bugün hemen başlamıştır! Türkiye yeniden devlet olma iradesine sahip ise, önce Ankara ile KKTC'deki Denktaş çizgisi ile Talat çizgisini tek dış siyasette buluşturabilmelidir. Yoksa yeniden devlet olmak için bir başka bahara bakacağız..
|