Vatansa eğer, yavru olabilir mi?
Buradan çok fazla konuşuldu. Çok fazla karışıldı. "Hayır" konuşanlar ile "Evet" karışanların çoğu, onca çelişki ve çatışmaları içinde sanki hep ortak paydada buluştu: "Kıbrıs bizim"miş gibi. Sanki, tüm ayrım, "bizim" olan bir toprak hakkında ne karar verilmesi gerektiğine dairdi.
***
Oysa, Kıbrıs "bizim" değil. Elbette, tarih, etnisite, hem burada, hem Yunanistan'da... Hem kimi Kıbrıslı Rum'da, hem kimi Kıbrıslı Türk'te, Kıbrıs'ın "anavatanlar"a ait olduğu hissini, fikrini ve eylemini beslemiştir, besler ama... Elbette, garantör, müdahil gibi isimlerle, Türkiye ve Yunanistan "iki tarafın hamisi" sayılmış... Elbette, 1974 sonrası fiili bir ayrım ortaya çıkmıştır... Elbette çözümler bile Türkiye ve Yunanistan ekseninde aranmıştır ama... Kıbrıs, 1960'ta bağımsızlığını kazandığından bu yana, "başka kimsenin" değil, Kıbrıslılarındır. Bugüne kadar yürümemiş, yürütülmemiş olsa da. Kim bilir, belki yarın yine yürümeyecek olsa bile. Kıbrıs, 44 yıl önce, İngiltere'den bağımsızlığını kazanmış iki toplumlu, iki etnisiteli bir ülkedir. Bağımsız devlet yolculuğuna, nasıl iki toplumlu bir uzlaşma ideali üstünde, tabii ki zorlamalarla başlamış ve o yolculuk kanlı, çatışmalı ve uzlaşmaz biçimlerde yarım kalmışsa... Bugün yine öyle bir yol ayrımındadır.
***
Bugüne kadarki mesele sadece Kıbrıslı Rumlar ve Türkler'in "birbirlerine karşı nefreti" olsaydı, bu yol ayrımında yine umut beslemek belki de aşırı saflık sayılırdı. Ancak, bu nefret, güvensizlik, endişe, ihtiras, korku karışımı çatışma zemini, aynı zamanda Yunanistan, Türkiye ve özellikle Soğuk Savaş'ta ABD-İngiltere ve Sovyetler Birliği tarafından da yaratıldı, kışkırtıldı. Kıbrıs, kağıt üstünde "iki toplumlu bağımsız devlet" olarak tasarlandıktan sonra, iki toplumun içindeki nefret kaynakları, orayı asla bağımsız istemeyenler tarafından azdırıldı. 60'tan 74'e geliş, Türkiye'nin dondurulduğu 80'e varış, sadece Yunanistan ve Türkiye'nin korkuları ile ihtiraslarınca değil, ABD ve Sovyetler'in karşılıklı oyunlarıyla, Yunanistan, Kıbrıs ve Türkiye'de 13 yılda birbiri ardına dizilen üç askeri darbeyle de çizildi. Kıbrıs iki toplumlu bağımsız bir devlet olduğu için değil, iki toplumun birbirine düşmanlığını azdıran bir "bağımlılık" tarihiyle.
***
Tabii ki, koşulların, dönemlerin, kuşakların, duyguların değişmesi bile, bundan sonra sorun olmayacağının garantisi değildir. Tabii ki, tarihin öyle, düşmanca, art niyetli ve kanlı yaşanması da, geleceğin aynen öyle olacağının teminatı değildir. Sadece önyargılılar değil, tarihi yaşayanlar da, her iki tarafta, her dört tarafta, korkularını, endişelerini ve düşmanlıklarını korur. Geçmişten referans alır, sonuna kadar haksız da olmaz. Buna karşılık, geleceği umut etmek isteyenler, "geleceği denemek isteyenler" de, bu korku ve nefretlerden kopmanın mümkün olabileceğini düşünmekte, hayalse, hayal etmekte haklıdır.
***
Birtakım anket denemelerinde bana da, "Evet mi, hayır mı?" diye soruldu. İkisini de söylemedim. Elbette, her daim her türlü açıdan tartışılabilir, ancak o karar Kıbrıslılarındır. İki tarafta da. Çünkü, ne Yunanistan'ın, ne Türkiye'nin toprağıdır; çünkü, "Kıbrıs, bizim değil", Kıbrıslı Türklerin ve Rumların, Kıbrıslılarındır. Kimsenin verip vermemeye kendini yetkili saydığı bir "yavru vatanlar adası" değil, acısını, yuvasını, umudunu ve hayallerini, doğumdan ölüme orada bulmuş, büyütmüş yahut yitirmiş olanların vatanıdır. Yavru değil, vatandır!
|