Reddedenleri reddetme hakkı
Güzelim Kıbrıs, acılar kadar paradokslar diyarı olmayı sürdürüyor. Bunca yıl aslında çözümsüzlüğe pey süren ve hakkaniyet gözetmeyen her taraf sonunda bir "hilkat garibesi" yarattı. Ve Türk tarafındaki "coşkulu evet", Rum tarafındaki "coşkulu hayır" karşısında "yeni bir dönem"in açılışını yapsa da, yeni içinde eski de mevcut. "Evet", Kıbrıslı Türkler'de ve Türkiye'de "Hayır"ı yendi, tamam. "Hayır" yenilmiştir ve bu yenilgiyi kabul etmek zorundadır, tamam. Fakat "yeni" olduğu söylenen dönem, tam da "Hayır"ın istediği yönde doğmuştur: Birleşmemiş bir Kıbrıs, Rumlar Avrupa Birliği'ne girerken sınırda ve kenarda kalan, sadece Rumlar'ın katılığı yüzünden dünyası birazcık açılacak olan bir Kuzey ve kimse yine tanımadan fiili durumunu sürdüren bir KKTC. Bu "Evet"in değil, "Hayır"ın hedefidir. Ve Kuzey'de yenilen "Hayır", Güney'in "Hayır"ıyla bu hedefe ulaşmıştır. Kendisi yenik, hedefi galiptir. Aynen, "Evet"in kendisinin galip, hedefinin ise yenik olması gibi. Bence de, başta Denktaş, kendi toplumundan güven ve onay alamayan hayırcıların artık çekilmesi gerekir. Şahsen yenildiler. Denktaş'ın nihayetinde Rumlar sayesinde galip gelen "statüko içinde kazanım" politikasını uygulamak ise evetçilere kalmıştır artık. Asıl nihai hedefleri ise şimdilik yeniktir. Birinci paradoks bu: Yenilen kişiler ile yenilen hedefin aynı olmaması. Galip gelenler ile galip gelen hedefin aynı olmaması. İkinci paradoks, KKTC'nin tanınması için artık "bir yol açıldığını, bir gerekçe bulunduğunu" düşünenlerin, öncelikle Avrupa Birliği üyesi "Kıbrıs Cumhuriyeti" olarak Rum devletini tanımak zorunda kalması. Bu ikincinin elbette Türk tarafında "Evet" çıkmasıyla ilgisi yok. "Hayır" da çıksa, belki daha sert biçimde bu zorunluluk kapıya dayanacaktı. "Evet", en azından pazarlık gücünü artırır. Herhangi bir çözüm umudu bile ufukta görünmeden, "Kıbrıs" diyerek Rumlar'ın tek taraflı Avrupa biletini kesen Avrupa Birliği de bir ahmaklık tarihi yazmıştır. Ancak Rum tarafının Avrupa bileti okeylendikten sonra bir planın gündeme gelebilmesi, bir kez daha çözümsüzlüğe yatacağı varsayılan Türk ve Türkiye taraflarının "makulluğu" karşısında, bir rezalet olarak Avrupa ve Birleşmiş Milletler tarihine geçmiştir. Tabii bu rezalette, Rumlar kadar, Denktaş ve oradaki-buradaki aynı zihniyettekilerin de geçmiş rolü yadsınamaz.
Bir başka paradoks, uluslararası hukukun ve dünyanın önündedir. Durum değişmiştir. "İşgal altında" ve "ayrılıkçı" olduğu söylenenler, "birleşmeci" bir tutum almış, o iradeyi beyan etmiş... "İşgal yüzünden birleşemedikleri" varsayılanlar ise, "ayrılıkçı, dışlamacı" bir "Hayır" çıkarmıştır. Dolayısıyla, Türk tarafının, "Kendini reddedenleri reddetme hakkı" bağlamında "kendi kaderini tayin hakkı" gündemdedir. Öyle, tek taraflı, tepeden bir KKTC ilanı gibi değil, halkların fiili iradesi sonucu. BM'nin, AB'nin ikiyüzlülüğünün de sınanacağı yer burasıdır. "Kendi kaderini tayin" hukuku bağlamında, Ankara'nın da.. Bu hakkın, istenirse, fiilen savunulabilmesi için, belki yine paradokstur ama... Kuzey'deki Türk askeri sayısının da, "Evet"in hedefi olan sayıya doğru çekilmesi gerekir. Bunca çelişki, paradoks ve karmaşa dolu yolculuk umarım "hayırlı" olur. "Hayır" manasında değil, "Evet'in hayrı" manasında.
Not: Kulüp ne devlettir, ne partidir ama, ilk görünüşte, Serdar Bilgili'nin tavrı, Denktaş ve Baykal pişkinlikleri yanında daha saygındır, daha insanidir. Aşırı akılcı ve hesapçı olmasa bile!
|