Milyonlarca dolar vererek kınıyoruz!
Tam iki yıl önce, bir dizi yazıyla, İsrail'e verilen "tank modernizasyonu" ihalesini deşmeye çalışmıştım. Çıkış noktam öncelikle, İsrail tankları başta Ramallah, Filistin'i ezerken, o tanklarla "kanka" olmanın nasıl bir vicdan izi bırakacağına dairdi: "Her Filistinli çocuğun, her Filistinli ananın, her Filistinli erkeğin tankların sıkıştırdığı duvarlarda ölüşünde, İsrail'in tank teknolojisine bakıp bakıp 'Vallahi ne iyi etmişiz de, bizim tankların modernizasyonunu da onlara vermişiz' diyerek gurur duyma ihtimalimiz var mıdır? 'İş başka, leş başka' diye 'business' akılcılığını savunacak denli gözü dönmüş işadamı yahut disiplinin duygularını ezdiği birer robot-asker mi olduk hep birlikte? Bir kısmı ölüm kusarak, bir kısmı ihale saçarak hareket eden şu tanklar vicdanlarımızda hiç mi yara olarak kalmayacak? Modernizasyon bu kadar mı vicdansızdır?" "Vicdan"dan yola çıkan yazılar "cüzdan"a da uzanmıştı. 170 tankın modernizasyonu için 688 milyon dolara bağlanan "ihalesiz" ihalenin; İsrail tarihinin en büyük dış projesi olduğu... Batık durumda olan ve İsrail hükümetinin 10 yılda 1.2 milyar dolar aktararak ayakta tutmaya çalıştığı, hatta kapatılması düşünülen devlet şirketi IMI'yı kurtardığı... Asıl iş bedelinin 661 milyon dolar tuttuğu, aradaki 27 milyon dolarlık "hesaplanamayan giderler ve risk maliyeti" denilen muğlak kalemin "tuhaf" olduğu... Bu ihaleye muhalif olan Savunma Sanayii uzmanlarının neden uzaklaştırıldığı, sindirildiği... Yan sanayi için bile Türk firmalarının düşünülmemesinin de garip bulunduğu gibi, salt vicdani değil, "cüzdani" meselelere de. Umarım bu dosya hem vicdan, hem cüzdan zaviyelerinden yeniden açılır. Açtırılır. Özellikle, o dönemde o yazıları muhalefette "takdirle" karşılarken şimdi iktidar olan, sıradan kınamalarla yetinen AKP'liler ile... O ihalede bir etkilerinin bulunmadığını tahmin ettiğim bugünün Genelkurmay Başkanı Özkök ile şimdiki Kara Kuvvetleri Komutanı Yalman tarafından.
Umut baki kalsın. Bir yaraya geleyim: O yazılar üst üste çıktıktan sonra, dönemin Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu, bu meseleyi kurcalayanlar için "İsrail ve Yahudi düşmanı" demişti. İhale hakkında, teknik, mali, askeri bilgi vermek, kuşkuları dağıtmak, hatta vicdanları yatıştırmak yerine, bu haksız ve acayip yolu seçmişti. Bir politikanın, bir hükümetin, bir zulmün eleştirisi, bir halkı, bir dini, bir ırkı toptan aşağılamak manasına mı gelir? En azından benim asla yapmadığım bir şey bu. O zaman, devlet terörüyle cinayet işleyen, eşitsiz güçle bir halkı ezen ve onları sadece "terörist" olmaya sürükleyen bir İsrail hükümeti ile "tank kankası" olan ve olmaya devam edenleri de "Şaron dostu ve Filistin düşmanı" mı ilan edelim! Şu günler, Yahudiler'in Naziler elinde soykırıma uğrayışının anıldığı, yeniden nefretle hatırlandığı bir yıldönümü. Bu elbette unutulmamalı ama bugünü anlamayı, bugünün öfkelerini de unutturmamalı. 1948 nisanında, İsrail devleti "terör"le kurulurken, mesela 700 nüfuslu Filistin köyü Deir Yassin'deki katliam da unutulmamalı.
Asıl unutulmaması gereken ise şu: Türkiye; tanklarını, helikopterlerini sadece askeri değil, kırım ve cinayet amaçlı da kullanan bir devlete, milyonlarca dolar akıtarak tanklarını emanet etti. Cüzdan kokuları bir yana... Acı olan, resmi vicdanların pelteleşmiş halidir. Acı olan, tankların ezip geçtiği vicdanlarımızın perişan halidir. Modernizasyonumuzun vicdan pusulasının kaybıdır. Değer miydi? Değer mi! Bir daha, bir daha düşünün şu meseleyi.
|