Kazayla başbakan olsam...
Sizin için neler yapabilir neler yapamazdım, bilmiyorum ama... Mesela şu ABD gezisine ben gitsem, mesela Bush ile baş başa kalsam... İlk tokalaşma, hal hatır sorma faslından sonra ne yapardım, biliyorum
*** Bir iki sahte gülüşü, bir iki uyduruk saygı lafını belki becerebilirdim. Lakin, eminim, sonra kendimi tutamazdım. Ben kendimi başbakan zannederken, siz de gelin kendinizi benim yerime koyun. Tutabilir miydiniz kendinizi? Karşınızda her an yalan söyleyen, Teksas şivesiyle söylemesi de hiç fark etmeyen... Dini, imanı para iken... Para ve güç dini ile imanı olan... Sözde terör ile mücadele ederken, yalanlarla insanlarını ve başka insanları ölüme gönderen biri var.
Tabii, diyeceksiniz ki, "böylelerinden çok var." Var ama, şu anda onların en kudretli, en kuvvetli, en başına buyruk olanı karşınızda. Yalanları dünyaya nizam veriyor. Bu intizam tutkusu ise dünyanın başını daha çok döndürüyor. Karşısına geçmişsiniz, bir de, sözde samimiyet pozları, abuk sabuk şakalar arasında size tepeden bakıyor. Kazayla arkadaşınız olsa sırt çevireceğiniz, komşunuz olsa bu kadar yalanı karşısında patlayacağınız, akrabanız olsa yüzünü görmek istemeyeceğiniz biri, size caka satıyor. Tavsiyede, telkinde, kibar ya da kaba tehditlerde bulunuyor. Ve bu adam safi yalancı. Etrafına topladıkları yalancı. Devamlı yalan söylüyorlar. Yalanları tehlikeli; yalanları kibirli, yalanları mütehakkim. Nasıl tutacaksınız kendinizi? Bir yerde patlamaz mısınız? O laklak konuşurken, zoraki gülümsemeniz bir yerde donmaz mı, o anda öfkeniz tüm sinir sisteminizde yaptığı yolculuğu tamamlayıp beyninizi kaynatmaz mı, kalbinizi sarsmaz mı?
"Doğruyu söylemek" adına kutsal kitaba el basılan bir ülkeye, kutsal kitabı doğruyu telkin eden bir ülkeden gitmişsiniz ve biliyorsunuz ki... Karşınızda doğru şeyler söylüyormuş gibi buyuran adam katıksız yalan kusuyor. Sizi, bölgenizi, halklarınızı, dünyayı küçümsüyor o ahlak, adalet yoksunu projeleriyle, programlarıyla, terörle mücadeleleriyle, yardımlarıyla, ittifaklarıyla, demokrasiözgürlük diyen biberlenesi diliyle. Ve siz, "Aha çok doğru diyorsunuz" gibisinden hayran bakışlarla, yeslerle, thankslerle onu onaylar gibi yapıp duracaksınız, öyle mi? Bunun için başbakan, diplomat, bunun için devlet adamı olacaksınız. Yalanlara yes demek, yalanlara baş sallamak, bile bile yalancının tekine sırıtmak için partiler kuracak, halkla kucaklaşacak, oylar alacak, ülke temsil edeceksiniz!
*** Sevimli bir film var: "Aşk her yerde." Filmin karakterlerinden, az çapkın, ama sıradanlığı seven, bekar İngiltere Başbakanı (Hugh Grant), burnundan kıl aldırmayan ABD Başkanı'nı (Billy Bob Thornton) tam basın toplantısında, o mütehakkim ve kibirli havasını söndürecek şekilde bozuyor. Yalancı ve dayatmacı devin burnundaki kılı koparıyor! Tabii, "ABD kuzusu" ve "küresel yalanlar müttefiki" Blair İngiltere'sinde büyük hayal. Ama İngiltere gibi mağrur bir ülkede, sokaktaki insanın ciddi ihtiyacı olan, dünyanın aşk olan her yerinde sıradan insanların zevkle görmek isteyeceği bir hayal. İnsanların aşk ve sevgi gibi derinden hissetmek istedikleri, hava ve su gibi temel ihtiyacı olmuş bir hayal.
*** Tamam, kazayla başbakan olmadım ve büyük tehlike atlattınız; küstah müttefikin gazabından kurtuldunuz. Ama söyleyin lütfen: Hayat, var olmak, politika, uluslararası ilişkiler vesaire... Bu kadar ikiyüzlülüğü, bunca yalanı meşru kılıp "Yes Mistır Prezidınt" demek için mi? Doğru ve dobra söze hiç mi ihtiyacımız yok!
|