Hakemin yüz hatları
Beşiktaşlı olarak, Beşiktaşlı futbolcuların gördüğü kırmızıların haklı-haksız olup olmadığını tartışmayacağım. Kartların hepsi, sarı-kırmızı, herhangi bir maçta gösterilebilirdi. Tek tek, belki tartışılmazdı bile. Tabii şu dengeleri de gözetmek kaydıyla: Zago'nun ilk sarısında, sinirlenip ona ilk vuran Evren'di. Aynı, İbrahim'in omuz omuza mücadele ederken Cesar'ın sağ elinden yüzüne gelen yumruğa enseye vurarak cevap verip kırmızı kart görmesi gibi. Belki, olanca sakinliğiyle, masumiyetiyle bilinen Ahmet Yıldırım'ınkinin kasti olmadığı düşünülebilirdi filan. Gerisi, Beşiktaşlı oyuncuların, maçın başında verilmeyen faullerle de izah edilemeyecek anormal gerilimidir; takımın yarısı hariç. Pancu da İlhan da daha önce atılabilecek hareketleri çoktan yapmışlardı.
*** Televizyonda, sık sık yakın çekimlerle, hakemin yüzünü dikkatle izledim. Sonra, gece boyu her fırsatta yeniden izledim. Kişisel özelliklerini, sorunlarını, hasletlerini bilmiyorum elbette. Avukatmış. Mesleğini sürdürüp sürdürmediğinden, nasıl davalar aldığından, avukatlıktaki başarıları ya da başarısızlığından, adalet duygusunun, hukuk kültürü ve felsefesinin ne olduğundan da maalesef haberdar değilim. Beşiktaşlı olduğu bile söyleniyor. Kim bilir, belki de hakemlik uğruna Beşiktaşlılığını gizlemek zorunda kalırken, adil olmak uğruna çuvaldızı Beşiktaş'a batırabileceğini göstermek isteyen, belki milyarlarca liraya Beşiktaşlı olabilen futbolculara kızan bir Beşiktaşlı. Ama yüz hatları?. Maçın başından itibaren gergin, soğuk, hissiz; kararlılık, hükmetmek ve otorite ile ceza ve intikamı karıştıran yüz hatları. Hele hele, bu kez "yabancı madde" değil, iklimin ve stadın "yerli" maddesi kartopları, dengesiz, densiz taraftar şiddetinden çığ gibi indiğinde ve biri yüzüne geldiğinde. O sırada, iki kırmızı kart göstermişti... Ve o sırada, kartopunun verdiği fiziksel acının yanı sıra, gergin ve soğuk yüz hatlarının dahi gizleyemediği duygusal bir acının yaktığı yeni bir intikam ateşi dolaştı sanki her yerinde. O sırada işte, ilk fırsatta intikamı alacağından emin oldum. "Verilir miydi, verilmez miydi?" diye belki de tek tartışılan kırmızı kart, Ahmet Yıldırım'a gösterdiği, öyle geldi. Avukat yani hukukçu, hakem yani kural gözetici, o anda kartopunun intikamını almaya koştu. Hakemin "insan olduğunu" kanıtladı.
*** İnsan olmak, kuru hukuk metinlerinin, ıkına sıkına yazılan kuralların ötesinde, yorumları, duyguları, hayata bakışı, anın heyecanlarını ya da soğukluklarını, maç öncesi etkileri, ev halini, federasyon halini, ruh halini içerir. İnsan olmak, madde madde kuralların, talimatların, kanunların ötesine geçebilmek kadar, onların içinde zaaflarını konuşturmak, sessiz ve derinden yahut göstere göstere başka koşullara mahkumiyet anlamına da gelir. Bedenin, duyguların, enerjinin, öfkenin, sevincin, endişenin, güvenin, gücün ve yetersizliğin, organizasyonun ve sürprizlerin binbir pozisyon içinde hızla aktığı bir futbol maçında da... hayatın çeşitli anlarında da... İnsan olup ya kuralların ötesinde, hatanızla sevabınızla şefkat-anlayış-ceza dengesi oturtursunuz... Ya da kuralları, kanunları, yönetmelikleri silah yapıp ceza ile intikamı, oyuna nizam vermek ile lige heyecan vermeyi karıştırırsınız. "Hakemin yüz hatları", "insan olarak" soğuk-kaba tahakkümde (taammüden) kararlı olduğunu gösteriyordu. Paranın, sistemin, stratejinin, taktiğin, kuralların tüm mekanikliğine inat, hala duygu ortamı olan futbol da, hayat da bu kadar "soğuk adalet"i kaldırmaz ki!
|