'Sosyal' ne demek baba!
SOSYAL güvenlik sistemi, çalışana "güvenlik", güvence vaat eder. Başta sağlık-hastalıkta... Ve esas "insan haysiyetine yaraşır" bir emeklilik için. İlki, onca soruna rağmen, Türkiye'de iyi-kötü yine de işledi, hastane kuyrukları sefaletinin gölgesinde yine de tutunacak dal oldu. İkincinin ise haysiyet-emeklilik dengesini tutturmaktan aciz olduğu, çok sevilen deyişle "iflas ettiği" söylenir. Malumu ilamdır ama, iki kelimeden "güvenlik"e atıf yapıldığı halde, "sosyal" ın manası unutulduğu, unutturulduğu ölçüde böyledir.
***
Anayasasında "sosyal... hukuk devleti" yazıp duran ülkede "sosyal" de "devlet" ile eşanlamlı sayıla geldi. Devletin açıkları, kara delikleri var, başlıcası da sosyal güvenlik... ve hepsi iflas etti! Oysa, "sosyal" sapına kadar "toplumsal" dır, sapına kadar "dayanışma" dır. Demokratik, adil bir hukuk devleti altında, bireylerin toplumsal bütünün parçası olarak, kendileri ve başkaları için dayanışmaları demektir. Gelir, servet, imkan eşitsizliklerini bir nebze onaracak, çalışanlara (hatta çalışamayanlara) bir insan hakkı olan sağlık ve tedavi fırsatını verebilecek, emeklilere, yaşlılara, çalışamaz durumda olanlara, dul ve yetimlere temel insan hakları olan yaşama, bakım, tedavi, barınma gibi asgari koşulları sağlayacak "toplum dayanışması"dır. Bunların demokratik toplum ile devlet düzeninin temel unsurları olduğunu unutturanlar olaya sadece bütçe-gelir-giderborç hanelerinden bakıp baktırarak epeyce yol kat etti. Artık kafamız almıyor.
***
Kafamız şu yüzden de almıyor: Politikacılar, politikalar üstünde etkili olan iş dünyası, şirket profesyonelleri, IMF gibi uluslararası para kurumları, yabancı finansörler, borsalar... ve ille de medyanın üst kademeleri öyle bir dünyada yaşamıyor. Özel sağlık sigortaları, özel hastaneler, özel doktorlar, spekülatif servet birikimi, özel emeklilikler... Verimli, etkin, ama "azınlık", böyle yepyeni bir dünya kuruldu. Ve ülkenin yöneticileri, akıl verenleri, para konuşturanları orada yerlerini aldı. Bu "yeni dünya"da "toplumsal", hatta "toplum", hatta hatta "insan" pek yoktur. Orada "birey" vardır. Birey olarak kendinizi kurtarma ihtimalleri tabii vardır ama bireysel imkanlar, fırsatlar, birikimler, akıllar ve bireysel şansla. Toplumsal dayanışma kurumları; sigortasıyla, sendikasıyla, hastanesiyle, emekliliğiyle tukakadır. Medya-banka-sigorta zinciri de, bireysel emeklilik, bireysel fonlar, bireysel refah vaatleriyle, "toplumsal dayanışma"yı iflas ettiren yorumları, haberleri ve "bireysel kurtuluş"a davet eden reklam-haberleriyle o dünyanın başrol oyuncusudur.
***
Burası genç bir ülkedir, aslında çalışanı emeklisinden yeterince fazladır. Ama, hiç konuşulmaz ki, sosyal güvenlik kaynakları yıllarca peşkeş çekilmiş, işveren primleri kamu ve özel sektörde tahsil edilmemiş, başta küçük-orta işletmeler, çalışanların çoğu sigortasızlığa-primsizliğe mahkum edilmiş ve kabullenmişlerdir. Devlete akıl, rejime düzen, halka ahlak ve akıl saçan medyanın bizzat kendisi bile genellikle sigortasızlık, prim kaçırma, taşeronluk cennetidir. Politikacılar ya da üst düzey bürokratlar da "toplumsal dayanışmadan nefret" saldırısının şefleri olmuş... Ülkenin çürüyen parasına bekçilikle görevli Merkez Bankası bürokratları gibi, halka hep "sıkı para" telkin ederlerken, kendi sandıklarında "sıkı" para biriktirmişlerdir. Enayiliğin çoğu yine de, "toplum" olduğundan bihaber toplumdadır gülüm.
|