Hüzünlü bayram
Tarsus'a "iyi bayramlar" dedik ve... Türkiye'nin 61 ilinden daha fazla nüfusa (merkez 235 bin... Köylerle birlikte 310 bin) sahip olan Tarsus "ağlamaya başladı."
Tarsus ağladı, biz ağladık.
Yarısı hâlâ sular altındaki Tozkoparan Mahallesi ağladı.
Adını bir "kurtuluş savaşı kahramanından alan" Yarbay Şemsettin Mahallesi ağladı.
Girne Mahallesi ağladı.
Ve öteki mahalleler.
Sonra...
Köyler ağladı.
Kel Ahmet köyü.
Ali Efendi köyü.
Hasan Ağa köyü.
Ve daha pek çok köy.
O köyler "bizim köyümüz."
Yöneticilerimiz "gitmese de... Görmese de" yine bizim köyümüz. Bayramı, gözyaşı içinde geçirenlerin köyü.
***
Köylü "cıscıbıldak" soyunmuş.
Suların altında kalan "boruları çıkarmak istiyor."
Serasına su çekmek için "borçla aldığı" plastik boruları.
Eşi "herif... Gitme... Boğulursun" diye feryat, figan.
Adam ise "gideceğim" diye inat ediyor:
- Boruları kurtarmalıyım... Yoksa... Yarın icra kapıya dayanır.
"Hangi kapı" diyoruz.
Artık "olmayan köyün... Olmayan evinin... Olmayan kapısı."
***
"Felâket" olunca...
Mersin'in acısını, Tarsus'un feryadını, SABAH'ın manşetine taşımıştık.
Bölgeye telefon yağmış:
"Ünilever" aramış:
- İki TIR temizlik malzemesi yolluyoruz.
"Paşabahçe" aramış:
- Yardım yolluyoruz.
"Zenginler" aramış:
- Fitremizi yolluyoruz.
Tarsus Belediye Başkanı, odasını dolduran kalabalığın önünde... Medyanın önünde... Boynumuza sarıldı:
- Tarsus'u ülke gündemine oturttuğunuz için sizi, Belediye Meclisi kararı ile fahri hemşehri yapacağız.
- Başkan... Biz sadece görevimizi yerine getirmeye çalıştık.
- Adınızı kalıcı kılacağız... Adınızı kalıcı bir yere vereceğiz.
Yine "duygu yüklü bir sahne."
"Makam odası" ağladı.
"Hepimiz" ağladık.
***
Tarsus Belediyesi'nde yedi yüz "geçici işçi" çalışıyor.
Çoğunun evi "köyde."
Köy ise "su altında."
Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz, yedi yüz işçiye "bayram hediyesi" verdi:
- Hepinizi sözleşmeli yapıyorum.
"Sözleşmeli" demek...
Ücretin "yüzde seksen artması" demek.
Yedi yüz işçi "sağol Başkan baba" dedi.
Ağlamaya başladı.
***
"Bir Tarsuslu" dedi ki:
- Ayağımda çizmeler... Su içindeki mahalleden zorla geldim... Mahalle pis kokuyor.
"Diğer Tarsuslu" dedi ki:
- Kanalizasyon geri tepiyor.
Belediye Başkanı dedi ki:
- Salgın hastalıktan korkuyorum.
***
Ey Ankara!..
"Bir şey" yap.
"Hemen" yap.
Deprem sonrası Düzce'yi nasıl il yaptıysan...
Tarsus'u da il yap. Tarsus ağlıyor.
Tarsus "ilgi bekliyor... Şefkat bekliyor."
BUNCA ÇİLENİN İÇİNDE...
Tarsus Ziraat Odası Başkanı Ali Ergezer, Tarsus köylüsünün acısını, sorununu, ihtiyaçlarını yazan Yavuz Donat'a plaket verdi.
"EFENDİ"NİN PLAKETİ
Büyük Atatürk "köylü milletin efendisidir" demişti. Gerçekten de...
Köylü "beyefendi."
Köylü "kadirşinas."
Tarsus köylünün "acısını... Sorununu... İhtiyacını" yazınca... Onları görüp, dinleyince...
Köylü "bunca çilenin içinde" gitmiş, bize "plaket" yaptırmış:
Üstüne de "şu yazıyı" kazıtmış:
Sayın Yavuz Donat 02.12.2001 ve 09.12.2001 tarihleri arasında bölgemizde olan sel afetinin çiftçimize vermiş olduğu maddi ve manevi zararları kaleminiz aracılığıyla Türkiye gündemine taşıdığınızdan dolayı şahsım ve çiftçilerim adına teşekkür ederim.
Ali Ergezer.
Tarsus Ziraat Odası Başkanı.
***
Bugüne kadar aldığımız plaketlerin sayısını unuttuk.
Ama hiç "böylesini" almamıştık. Alan... Veren... İzleyen...
Hiç "böylesine duygulanmamıştık."
PAHALI KIŞ
Tarsus Hali'ndeki "toptan satış" fiyatları. | Selden önce | Selden sonra |
Kabak | 250 bin | 1 milyon 250 bin |
Marul | 150 bin | 500 bin |
Domates | 200 bin | 600 bin |
Fasulye | 600 bin | 1 milyon |
Biber | 400 bin | 800 bin |
Ispanak | 100 bin | 400 bin |
Liste "uzayıp, gidiyor."
Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz "sel bizi vurdu ama... Yükselen fiyatlar bütün ülkeyi vuracak" dedi.
Doğru.
Türkiye'nin "sebze deposu Tarsus" çökünce...
"Bedeli" ağır olacak.
'Yalan dünya'ya tepki
Ev... Bark... Beydeğirmeni mevkiinde on iki fabrika... Sera... Ekili arazi su altında.
İnsanlar, akşam, kahvede.
TV başında.
Herkes "kendisine dair... Sele dair... Felâkete dair" bir şey duymak istiyor.
TV'de "devletin gür sesini... Ey Tarsus halkı... Moralini bozma diyen sesini..."
Ama ekrana "çok farklı bir şey" geliyor.
"Yalan dünya... Mankenler dünyası... Mankenlerin kavgası" görüntüleri.
Hem de "uzun, uzun."
Kahvede "yüzler asılıyor."
Kahve "medyaya küsüyor."
Ve kahve, gözyaşı içinde, rica ediyor:
- Yavuz Bey... Ateş düştüğü yeri yakar... Bizim içimizi yakan ateşin, medyamızın gözünde, mankenler kadar haber değeri yok mu?
Bu rica sadece "kahvenin" değil.
"Yerel medyanın" da ricası.
|