kapat
16.12.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 İSTANBUL
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 WEEKEND
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Gusto ve iktidar

İkinci Dünya Savaşı sonrası...

Almanya'da halkın ekmek ihtiyacını karşılayacak fırınlardan ziyade, art arda tiyatro salonları açılmaktadır...

Dönemin yönetimi bu uygulamaya şu gerekçeyi gösterir: "Yıkılan insanı onarmaya çalışmak!"

Bugün krizle morali yerlebir olmuş Türkiye için de benzer bir fırsat yaratılabilir... Başbakanı'ndan Cumhurbaşkanı'na "gusto"su düşük bir profil çizen Türkiye için bu şart!

Atatürk'ün tarih kitaplarından fırlayıp gelen o renkli karelerini özlemediniz mi? Ya Menderes'i, Demirel'i, Özal'ı...

Açıkçası ben özledim... Renksizliği ciddiyet sanan o devlet adamı karelerinden sıkıldım... Garibanizmi yücelten anlayışın Türkiye'ye bir şey kazandırmadığı da ortada!

Halkın morale ihtiyacı var...

Bakalım şu Ramazan Bayramı devletin tepesinde nasıl bir hava yaratacak...

ZEVK VE BEĞENİ

Ortaçağ felsefesini yansıtan bir atasözü şöyle der:

"De gustibus et coloribus non disputandum!"

Yani "Zevkler ve beğeniler Ğrenkler- tartışılmaz. Herkesin kendine göre bir beğenisi vardır!"

Yaşam ise sadece "siyah" ve "beyaz" renklerden oluşmuyor...

Diğer renk tonlarını da tanımak gerekiyor...

Latince'deki söylenişiyle "gusti"nin de -eğer Batılı bir toplum olacaksak- bir yaşam tarzı haline gelmesi, gelebilmesi gerekiyor...

Pera'daki Ermeni ya da Rum terzilerin deyişiyle "gusto", "çekimli, cazibeli, albenili" anlamını taşır...

Nitekim...

Bu anlamda, zaman tünelinden bayramlık birkaç keyfe keder kare yansıtayım...

Geçen yıldı...

Dışarıda buz gibi hava...

Hem rüzgar esiyor, hem de kar yağıyor...

Termometre ise eksi üç dereceyi gösteriyor. Balo kıyafeti içindeki kadın ve erkeklerden oluşan bir grup, havaya aldırmadan tempo tutup dans ediyor.

Kapkara kıyafetler içinde bir düzine genç yanyana dizilip, elindeki sopalarla önlerindeki yağ tenekelerine vuruyorlar.

Ama ne vuruş...

Ortaya çıkan müzik, en gencinden en yaşlısına dek herkesi etkisi altına almış... Kimse yerinde duramıyor. Herkes tempo tutmuş dans ediyor.

DOMINO BLUE

Gazeteciler içinde ise CNN Türk'ün editörlerinden Emin Çapa yaptığı birbirinden ilginç techno figürleri ile başı çekiyor. Ve bununla eşzamanlı olarak yapılan havai fişek gösterisi geceye ayrı bir renk katıyor...

Herkes gösteri bitmesin istiyor, yaşanan dakikaları anlatmaya kelimeler yetersiz kalır.

Gazeteci arkadaşım Sinan Akyüz bir ara, CNN Türk'ten Emin Çapa'nın gazına gelip dışarı çıkmayı denese de, camın arkasından gösteriyi izlemeyi uygun buluyor.

Magic Life'tan Sevim Kınay'la sohbet ederken, dışarıda gösteri yapan grubun adının "Domino Blue" olduğunu öğreniyorum. Şimdiye dek gördüğüm en şov dolu animasyon grubuyduÉ

O gün o gece yaşadığımız heyecan hiç bitmesin istedimÉ

Bir başka enstantane...

Gilan'ın 300 parçalık mücevherlerinin tanıtıldığı Hilton'taki "1997 Koleksiyonu"nu izlerken de, sanki podyumda Carla Bruni, düzgün bacaklarıyla, çok ince kesintisiz, bütün bedeninden aşağı kayan kalçasıyla "makas değiştiren" belli belirsiz bir dalga salınımıyla önümüzde yürüyordu...

CARMINA BURANA

İtalyan'ların "Dolce Vita" dedikleri "Tatlı hayat"tan izler taşıyordu...

Kokteylde gördüğüm hanımlarsa, sanki Pierre Cardin'in "2000'lere çıplaklık hakim olacak" öngörüsünü doğruluyordu...

The Marmara'nın roofunda içilen kahve sonrasında eve dönüşte, izlediğim defileden çağrışımla, Carl Orff'un ünlü "Carmina Burana"sına kaptırmıştım kendimi...

Kulaklarımdaysa, bir İtalyan "kastratodur"u...

"Hadım edilmiş şarkıcı" Farinelli'nin büyülü sesi vardı...

Orff'a ilham veren Latince metinlerden, para ve iktidar tutukusunu anlatan birkaç mısra:

"Paranın konuştuğu yerde...

Yere serilir adalet...

Ve en çarpık işleri bile...

Düzeltiverir mahkeme...

Yoksulun yargısını...

Biten para okur yüzüne...

Mahkum olur vereceği olmayan...

Hakkı yenir yoksa yenecek şey..."

Derken, Yves Montand'ın meşhur ettiği, "Les Grands Boulevards / Büyük bulvarlar"ı...

"J'aime flaner sur les grands boulevards..."

SERTAB'IN SESİ

Ve...

Yüzyılın en yetenekli kemancılarından, orkestra şefi Yehudi Menuhin, "İçinde yaşadığımız toplumu gözden geçirip, değiştirmemiz gerekli. Suçu teşvik eden bir uygarlık içinde yaşıyoruz" sözleri...

Bunlar hep o "gusto" dediğimiz, zevkin, beğeninin seviyeli, sanatsal yaratıcılık ya da felsefi değerlendirmelerden uzak, lezzetli açılımı...

Hele, bir başka konserde, Sertab Erener'i dinlerken d eaynı duyguları hissettik... Sertab, "If" diye başladığında, Sabah Online'da Evlilik Doktoru başlığı altında yazılar yazan Yalçın Gür, "Duyduğum en harika ses" demiş ve şarkıyı çoktan mırıldanmaya başlamıştı bile...

"If I should stay...

I would only be in your way...

So I'II go but I know...

I'II think of you...

Every step of the way...

And I will always love you...

Will always love you...

Bitterstreet memories...

That is all...

I'm taking with me...

So goodbye...

Please don't cry..."

Sertab, o şarkıda...

"Eğer kalıyor olsaydım...

Sadece senin yolunda olacaktım...

Gideceğim fakat yolun her adımında...

Seni düşüneceğimi biliyorum...

Ve seni daima seveceğim...

Birlikte götürdüğüm acı anılar...

Hepsi o!

Yürekten hoşçakal...

Lütfen ağlama..." diye tutku dolu bir aşkı anlatıyordu...

Bu bayramı önceki bayram gibi gazetede geçirenlerdenim...

Bu vesile ile tüm İslam aleminin Ramazan Bayramı'nı kutlarım...

İyi bayramlar...



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır