Esquire dergisindeki "terk edilen erkekler" üzerine bir yazımda da değinmiştim; bu tür konuşmalara bir kez yol verdiniz mi bitmek bilmezler...
Son zamanlarda çevremde çok rastlıyorum: Ayrıldıkları sevgililerine haftalar, aylar boyu telefonda, e-postada, mektuplarda "kendini aldatma yavrum, sen ASLINDA beni seviyorsun" mesajları gönderen erkeklerin sayısı azımsanmamalı...
Birçok erkek, eski sevgilileriyle buluşunca "Bak işte, beni seviyorsun, beni seviyorsun!" der gibi onların ellerini kendi avuçlarının arasına alıp sıkıyor...
Kendi kendine kaldığında kaçan uykusunu umursamadan sabahlara kadar "ASLINDA biraz daha özenli olsaydım, bana olan sevgisinden korkmaz; ayrılmayı seçmezdi" türünden fikirler üretenler kervanına katılmak işten bile değil, her erkek için.
Çünkü erkek terk edilmez, terk edilemez ya!
Bir erkek bir kez sevildiyse, ona olan sevgi solamaz, bitemez ya!
Hesapta tabii...
Kazara(!) başına böyle bir iş geldiğinde, binlerce yıllık erkek iktidarının derin bilinci başkaldırıyor, isyan ediyor bu duruma...
"Olmaz böyle şey!"
Binlerce yıl "gitmekte ve gelmekte özgür" tek cins nasıl olup da bir çağ geldiğinde "bırakılıp gidilen" oluveriyor?
O zaman sorular arka arkaya geliyor:
"Aslında ne oldu?"
"Aslında gerçek ne?"
"Ayrılığın aslında başka bir nedeni mi var?"
Aslında... Aslında...
Ama yanıtlar ve açıklamalar o kadar uzun boylu olmuyor.
Ayrılığın, terk edilmenin veya terk etmeye zorlanmanın modern erkeğe göre topu topu iki "ASLINDA" ile formüle edilen izahı, ısrarı, keşfi, inadı ve deyim yerindeyse direnişi var.
Birincisi, "aslında beni seviyor ama..." diye başlayan cümleler.
İkincisi, "aslında beni başından beri sevmemişti ama..." diye başlayan cümleler.
Birincisi yiğitliğe yenilgi sürdürmeme inadıyla kendini ortaya koyar.
İkincisi hep kaybedenleri oynayacak kadar "kahraman" olabilme ısrarıdır.
İkisi de "kadınlar bunu nasıl olur da yapar?" sorusuna anlamlı açıklamalar bulma çabasının buruk sonuçlarıdır.
"Neden terk edilen erkeklerin düşünme tarzına kafayı taktın?" diye sorabilirsiniz.
Şundan: Biz erkekleri iyi anlamak için en iyi yolun "kırılma noktaları"na bakmak olduğuna inanıyorum. (Hani, anormal olanı analiz ederek normali anlamaya çalışan bilimsel disiplinler gibi..)
Ama bir nokta daha var: Kadınların günümüz erkeğine "sevile sevile" öğrettikleri var.
Önce şunu öğreniyor erkekler kadınlardan: Aşk, kazandığın anda kaybetmektir. (Yani, demirden korkuyorsan neden trene bindin!)
Sonra da şunu öğreniyorlar: Kadın-erkek ilişkilerinin "aslında"sı yoktur; her şey baştan aşağı asıldır...