kapat
16.12.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 İSTANBUL
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 WEEKEND
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

El öpmek...

Kimi zaman ciddiye alarak, çoğu zaman da şaka yapar gibi yerine getirdiğimiz bayram ritüelleri bana, zamanın çözüp yok ettiği yaşam tarzları ve insan ilişkileri yerine, yeni tür ilişkileri kuramamış olmamızın yarattığı boşluğu hatırlatıyor sadece. Ve bu boşluğu elli yıl öncenin ritüelleriyle kapatmaya çalışmanın aczini...

Hayat boşluk kaldırmıyor gerçekten. Zaman; konakları yıkıp paşababaları cennete gönderirken; büyük aileleri un ufak edip bireyi çekirdek aile içine hapsederken; yaşadığımız bu yeni hayatın kendine özgü coşkularını, kutlamalarını yaratamadığımızdan; büyüklere karşı sevginin ve saygının, kuşaklar arası ilişkilerin yeni biçimlerini es geçtiğimizden, "eski" bu boşluğu fırsat bilip, birkaç günlüğüne iğreti bir biçimde giriyor hayatımıza.

Ve biz, bayramdan bayrama evin baş köşesine kurulup ellerimizi küçüklere uzatıyoruz: "Öp babanın elini!" El öpme, sevgiden çok saygının, teklifsizlikten çok mesafeliliğin, özden çok biçimin ön plana çıktığı bir ilişkinin ifadesi değil mi? Ebeveyn-çocuk ilişkilerinde, bayramdan bayrama yaşanan bu törensel yakınlaşma, bizim için hasretle yad edilen bir model olabilir mi?

El öpmek mutlaka öne eğilerek yapılan bir şeydir; daha baştan eşit olmayan bir ilişkinin ifadesidir. Geçmişin itaate dayalı saygısının sembolüdür. Bu saygı sevgiden çok minnet, borçluluk ve korku gibi duyguları içerir. Oysa sevgiyle "yüz göz olmuş" saygı, iki eşit insanın birbirine duyduğu saygıdır." Büyüğü karşısında el pençe divan durmayıp çata çat tartışan küçük bireyin kendi eşitine duyduğu saygıdır. Eğer siz çocuğunuzla her gün "ense-tokat" bir hayat yaşıyorsanız, bayramdan bayrama evin baş köşesine oturup törensel bir havada elinizi uzattığınızda, belki "olgunluk gösterip" katılır bu zararsız oyuna ama, bilin ki dudağının kenarında mutlaka hafif alaycı bir gülümseme olacaktır.

Eğer eve giren para herkesin parasıysa ve çocuk da ortak kasadan ihtiyacı kadar alıyorsa, o çocuk için harçlık da önemini kaybedecek, bayramlarda avucuna para sıkıştırmanız da biraz komik gelecektir.

Eğer siz ona aslolanın verili ilişkiler değil, seçilmiş ilişkiler olduğunu öğretmeye çalıştınızsa, bayram boyunca hısım akraba dolaşmaktan elbette ve haklı olarak sıkılacaktır.

Eğer siz çocuğunuzun, yaşadığı dünyada çekilen acılar karşısında derin bir duyarlılığa sahip olmasını sağlayabildinizse, bayramdan bayrama üç-beş fakir doyurmak ona tabii ki pek naif ve pek palyatif gelecektir.

Hayalleri bir kenara bırakalım.

Ne sakız gibi beyaz başörtüleriyle büyük hanımlar var artık, ne de karanfil kokulu akide şekerleri... Hacıbekir lokumlu ziyaretlerin ve Kurukahveci Mehmet Efendi fincanlı ritüellerin tekrarıyla varılabilecek barış, saygı ve hoşgörü bize yetmez... Konaklar yıkıldıysa, bütün konak ahalisine bakan paşababalar artık yoksa, varmış gibi davranmanın; emekli ikramiyesiyle zar zor geçinen yalnız dedelere bayramdan bayrama paşadede muamelesiyle avutmanın alemi yok.

Nostalji, yaşanmış olanın bir başka zaman boyutundan dolanıp bugüne katılması değilse eğer, eskici çığırtkanlığından öte ne olabilir ki? Böylesi bir geçmiş, bugüne tahta kurdu, güve, toz ve ekşimiş kokular dışında bir şey katmaz.

***
Altı yıl önce bir bayram günü yazdığım bu yazıyı tekrar okuyunca, bugün de söylemek istediğim şeylerin aynı olduğunu gördüm.

Bu bayramı da her zamanki gibi, zamanın çözüp yok ettiği ilişki biçimlerini bayramlık giysiler gibi üstümüze giyerek geçireceksek, aynı yazının bir kez daha okunması neden olmasın...



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır