kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
19 Nisan 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat

Sinema yazarı Cüneyt Cebenoyan: Devlet canımı koruyamıyor

OLKAN ÖZYURT
18.04.2009
Sinemaseverler, 4 Nisan'da sinema yazarı Cüneyt Cebenoyan'ın Birgün'deki köşesini okuduklarında sinemadan başka bir konuyla karşılaştı. Cebenoyan, yıllar içinde bu ülkede yaşadığı talihsizlikleri veya sistematik hale gelmiş ihlalleri yazıyordu. Bakın bir yurttaş olarak Ceneboyan neyi nasıl yaşadı ..
Sinema yazarı Cüneyt Cebenoyan, Birgün gazetesindeki haftalık filmleri değerlendirdiği köşesinde 4 Nisan'daki yazısında "Haftanın filmleri ne yazık ki pek kötüler. Onlar için ayrı birer yazı yazmak, hak ettiklerinden çok değer vermek olacak. Zaten evim soyulmuş, bilgisayarlarımız çalınmış, bir bilgisayarı eşimle ortak kullanırken, bu lüksüm de yok. Biraz dert yanabilir miyim sevgili okurum?" dedikten sonra, yaşamındaki talihsiz olayları arka arkaya sıralayıp öyle bir isyan etti ki, bir yurttaşın devlete olan güveni nasıl sarsılıyormuş gördük, anladık. Sinema yazısı yazmak için oturduğu bilgisayarının başında, hesapsız bir şekilde, planlamadan birden içini döküyor Cebenoyan. Başına gelen talihsiz olaylardan bahsediyor ve birtakım sorular sorup, devlete olan güvenini nasıl kaybettiğini anlatıyor. Yüz yüze geldiğimizde de bunu da açık ve net söylüyor "Devlet canımı ve malımı koruyamıyor ama kendisine en ufak eleştiri getirince tepenize biniyor," diyor. 12 Eylül Askeri darbesi sonrası darbe yapan otoriteye cunta dediği için hapis yatan, sonrasında The Marmara Oteli'ndeki bombalı saldırıda ablasını, 17 Ağustos Depremi'nde annesini, babasını ve oğlunu kaybeden Cebenoyan'ın isyanına kulak verince, bu güvenin zedelenmesinin çok normal olduğu anlaşılıyor.

- 4 Nisan'da Birgün'deki köşenizde sinema yazınızı okumak için gazeteyi açtığımızda bir isyan yazısıyla karşılaştık. Belli ki hesaplanmamış bir yazı. Nasıl çıktı bu yazı?
- Müzisyenlere sorarlar ya 'Bu şarkı nasıl çıktı?' diye, onlar da 'Kendiliğinden oldu derler,' ya, bu yazı da o hesap. Gerçekten sinema yazısı yazmak için oturdum ve bir anda başka bir yazı yazdım. Birtakım şeyler üst üste geldi, hesapsıztasarısız, aklıma ne geldiyse yazdım.

- Üst üste geldi derken...
- Geçenlerde eve hırsız girmişti biz uyurken ve birçok şeyle birlikte bilgisayarları alıp götürmüş. Elimizde bir bilgisayar vardı, eşimle ortak kullanıyorduk. Benim de yazılarımı yetiştirme telaşım vardı. Ama iki gün önce benim de tanıdığım eşimin genç bir arkadaşı epilespi krizi sonucu vefat etti. Eşim benden ilgi bekliyordu ama ben bunu anlamadım. Böyle şeyler... Ama ilk yazı üzerine konuşmak istediğiniz zaman sürekli yönetmenlerimiz kendilerini anlatıyor, 'bir sinema yazarının da kendini anlatmaya hakkı yok mu,' diye esprili bir cevap da düşünmüştüm.

'14 AY HAPİS YATTIM'
- Sizin kendinizi anlatmanız yönetmenlerden biraz farklı. Başınıza gelenleri anlatıyorsunuz ve sorular soruyorsunuz, yazınız bir anlamda yurttaşın devlete isyanı gibi...
- Tabii, tabii, öyle. Şimdi devlet dediğiniz organizasyondan ne anlıyoruz. Bence devlet yurttaş olarak senin canını ve malı koruyan kurumdur. Ama benim canımı ya da malımı koruyamıyor. Bunların üzerine kendisine en ufak bir eleştiri getirince gayet başarılı ve efektif bir şekilde tepene binmeyi başarıyor. Çünkü bizim 12 Eylül sonrası yakalanmamız gayet iyi bir polis başarısıdır.

- 12 Eylül dönemi ve siz, 'cunta' yazdınız diye tutuklanıyorsunuz. Bu süreç nasıl gelişti?
- 12 Eylül olmuştu ve anayasa oylaması yapılacaktı. Ben o zaman Boğaziçi Üniversitesi'nde okuyordum. Örgütlü değildim ama 'Cuntanın Anayasası'na Hayır' diye yazılar yazıldı. Bu yazılar toplanıyor. Bu yazılar kaligrafi uzmanlarına veriliyor. Uzmanlar da öğrencilerin kayıt işlerinde verdikleri yazılarla karşılaştırıyor ve orada bir kişinin yazısını eşleştiriyor. Eşleştirilen kişi diğerlerini söyleyince benim de aralarında olduğum birtakım insanlar tutuklanıyor. Sonuçta kıytırık bir eylem ama 'cunta' yazıldı diye devletin manevi şahsiyetine hakaret olarak kabul edildi ve biz düpedüz hüküm giydik. İki yıl iki ay hapis cezası, dört ay Bandırma'da sürgün cezasına çarptırıldık. Yargılanmamız Selimiye'de gerçekleşti.

ÖLDÜRME KOĞUŞUNDA KALDIM
- Ne kadar yattınız cunta yazdınız diye?
- 14 ay. Ve hapislik ciddi ölüm tehditi olan bir şey. Mesela Sağmalcılar'da mafya ve ülkücülerle aynı koğuşta yattım. Koğuşun üzerinde 'Öldürme Koğuşu' yazıyordu. Orada ciddi ciddi öldürülebilirdik. Sonuçta politik tutukluyuz. Ve bana, 'Orada politik tutuklu olduğunu belli etme,' dediler. Bütün bunlar cunta lafı yüzünden. Ama bu bir örnek, ablamın vefatı da ayrı bir örnektir.

- Peki yıldızınızın barışamadığı devleti, eviniz soyulunca yanınızda hissettiniz mi?
- Polise haber verdik, geldiler parmak izi falan aldılar. Ama hırsız yakalanır mı bilemiyorum. Lakin Levent'te oturuyorum ve orada soyulmadık ev kalmadı. Bunun önüne geçilemez miydi diye soruyor insan?

- Bu kadar dramla nasıl başa çıkıyorsunuz?
- Bir noktada kendimi hayatla başa çıkamaz halde hissettim. Bir şeye ilgi duyamaz, gelecek tahayyülü kuramaz hissettim ve bundan dolayı da kendimi suçlu gördüm. Ve bütün bunların sonucunda psikolojik destek aldım. Belki şu anda konuşuyor olmam da bunun sonucudur.