kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
6 Mart 2009, Cuma
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat

Eastwood'un 'araba sevdası'

ESİN KÜÇÜKTEPEPINAR - SİNEMA
05.03.2009
Gran Torino, yarım asırlık dev bir sinema kariyerinden ortak belleğimize kaydolan Clint Eastwood karakterlerinin bir karması..
Clint Eastwood gibi adamlar bu aleme çok da sık gelmiyor. Nedeni 'istikrarlı' olmasında... Bunun için Amerikan rüyasının dibe vurduğu şu günlerde Gran Torino gibi bir filmle karşımıza çıkması şaşırtıcı değil yani. At sırtında, ya da klasik bir Amerikan arabasının direksiyonunda; Eastwood öyküsünü her daim aynı 'yalnız kovboy' edasıyla gün batımına doğru ilerletirken ardında kendince sağlanmış adaleti ve iyi günlere dair umudunun vaadini bırakmayı ihmal etmiyor. Gran Torino, neredeyse yarım asırlık dev bir sinema kariyerinden ortak belleğimize kaydolan Eastwood personalarından bir karma. Hani ünlü 44'lük Magnum'uyla hak ve hukuku tepeleyerek adalet dağıtan 'Kirli Harry'nin kendini ti'ye alan yaşlı versiyonu ortada. Bir de şiddetin çözüm değil bilakis daha da büyük sorunlara yol açtığının vicdan muhasebesi olan Oscarlı Affedilmeyen filmi de ona karışmış. Ama bu trajikomik şehir westerni esasında bozuk gidişata 'direnen son beyaz adam' hikayesi... Ve elbette 1972 model Gran Torino, filme adını verdiği gibi sadece araba değil! Ne zaman oldu ki! Özetle bu Amerikan sembolü, memleketteki huzurun mültecilerin de ancak münisleştiği ve beyaz adamın mirasını da ancak 'Amerikanlaştığı' takdirde mümkün olabileceğinin altını çiziyor dersek, abartmış olmayız. Karısının ölümünden sonra iyice aksileştiği anlaşılan, otomotiv sektöründen işçi emeklisi ve Kore gazisi olarak yaşlı Eastwood'un sık sık cilalayarak hürmetini belirttiği üzere bu araba emek ve ahlak üzerine bir sembol. Bu arabayı yapan emeğin (Amerika'yı inşa edenlerin) temsil ettiklerine dair bir saygı duruşu. Ortada tipik western atmosferi de hakim. Zaten 78 yaşında, ama hâlâ bıçkın haliyle muhteşem Eastwood dışında başka hiç kimse bu öyküyü böyle izlettiremezdi. Hayırsız oğulllarının kullandığı Japon arabasının ardından homurdandığı gibi "Amerikan malı alsanız ölür müydünüz" sözlerini aşan bir ırkçılığı var Eastwood karakterinin. Gayet acınası komiklikte bir yaşlılık yalnızlığını resmediyor. Sonra, ablasının sözünden çıkmayan ama çeteci kuzeninin baskısı nedeniyle Gran Torino'sunu çalmaya kalkışan utangaç yeni yetme komşu oğluna kol kanat geriyor, mahallenin kabadaylarına karşı 'Kirli Harry' misali tabanca ve tüfekle direndiği sahnelerle kendini ti'ye alıyor. Nihayetinde tüm bu karikatürize etme çabaları gayet şematik ve bildik sinema anlayışıyla yansıyor. Tüm bu ahlak ve birlik söylemi filmin western usulü finalindeki 'Kalbim bir Gran Torino'da saklı kaldı' şarkısını söyleyen Clint Eastwood'un genizden gelen çatlak ve homurtulu tınısında gizli belki de.