kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
2 Mart 2009, Pazartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Akılsız toplum mühendisleri bazen akıllı geçinenleri güder...

Gazeteciliğimin ilk 10 yılını geçirdiğim Cumhuriyet'in gedikli konuklarından biri de yarı meczup bir ayakkabı boyacısıydı.
Elif Naci ile Agop Arad'ın ortaklaşa kullandıkları odada toplanır, bir yandan ayakkabılarımızı boyatırken, bir yandan da bu ayakkabı boyacısının anlattıklarını dinleyip gülerdik.
Bu adamcağız bazen Büyük Cemal Paşa'nın sancaktarı olduğunu söyler ve Lawrence'in komuta ettiği Arap kabilelerinin saldırısı sırasında sancağı nasıl koruduğunu anlatırdı.
Bazen de Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı sırasında emireri olduğunu ileri sürer ve "Gazi heyecanlandığı zaman sesi kısılırdı. Öyle zamanlarda emirlerini bana söylerdi, ben de yüksek sesle bağırarak emri orduya duyururdum" diye hayalhanesindeki odalardan birinin daha kapısını açardı bize.
Anlattığına göre Büyük Taarruz öncesinde de Atatürk'ün sesi kısılmış ve "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz" komutunu bizim boyacı yüksek sesle orduya duyurmuştu.

Yarı meczup bahçıvan
Böyle yarı meczup insancıklara hepimiz rastlamışızdır.
Bunlardan biri de Tarabya'daki Alman Konsolosluğu'nun bahçesinde çalışırdı.
Biz Yeniköy çocukları toplanıp Tarabya'ya yürürdük. Konsolosluğun iskelesine oturur, bahçıvanın anlattıklarını dinler ve gülerdik.
O da anlatmaya başlardı.
2'nci Dünya Savaşı yıllarında Hitler Almanya'sının Türkiye'deki Büyükelçisi Von Papen sık sık Ankara'dan İstanbul'a gelir ve Tarabya'daki köşkte kalırmış.
Bir sıcak ağustos gecesi bizim bahçıvan iskelede oturmuş, Boğaz'a yansıyan mehtabı seyrediyormuş.
Bu sırada sular köpürmüş, önce bir periskop sonra da bir denizaltı çıkmış su yüzeyine.
Denizaltı iskeleye yanaşmış... Üzerindeki kapak açılmış, içinden Von Papen çıkıp iskeleye atlamış. Arkasından eğilip denizaltıyı sudan çıkartmış, katlayıp cebine koymuş ve iskeleden yürüyerek Konsolosluk binasına gitmiş.
Bahçıvanı dinlerken gazetelerde okuduğu "Hitler'in cep denizaltıları" haberlerini hayalinde nasıl canlandırdığına şaşırır ve gülerdik.

Bunlar da akıllı insanlar
28 Şubat'ı yaşayanların anlattıklarını ve yazdıklarını izlerken, bazen akıl dışı toplum mühendisliği projelerinin de nice akıllı geçinen insanı meşgul ettiklerini düşündüm.
Mesela bugün de medyayı yöneten ve yönlendirenlerden bazıları, şimdi tefe konulan 28 Şubatçıların emirlerini manşetlerine, haberlerine ve yorumlarına taşımazlar mıydı? Aczmendileri, Fadime Şahin'leri, Kalkancı'ları onlar gündemin birinci maddeleri olarak sunmamışlar mıydı? Andıçları onlar haberleştirmemişler miydi?
"Atanmış iktidar" döneminde "Medya karteli" kurup farklı düşünceleri susturanlar şimdi "Seçilmiş iktidar"a karşı demokrasi, hukuk ve basın özgürlüğü mücadelesi verdiklerini anlatıyorlar.
Tabii onları dinleyenler de bu "mücadele"yi gülerek izliyor.

Acı tebessüm
Andıçlananlardan Cengiz Çandar ise, acı acı gülerek izliyor onları.
Dünkü Radikal'de şöyle yazmıştı:
- "28 Şubat'ın anlı şanlı üniformalılarını bugünlerde pek hatırlayan da yok.
28 Şubat'ın arkalarını askerlere yaslamış olan ve 'postmodern darbe'nin 'özel kuvvetleri' olarak o dönemde çok önemli ve büyük rol oynamış olanlar -itibarlarını bilemem- ama sıfatlarını ve etkinliklerini koruyorlar.
Gazete genel yönetmenleri, başyazarlar, televizyon anchor'ları yerli yerinde ve isimleri gereğinde daha da cilalanarak duruyorlar. Öyleleri arasından 'andıçlılar kulübü'ne pek geçiş olmamasına karşılık, aksi yönde 'transfer'den söz edilebilir.
Ayrıca, o dönemde bazı gazetelerin ve televizyon kanallarının Ankara Temsilcisi olarak Genelkurmay karargâhı ile gazete yazıişleri arasında 'irtibat subayı' gibi çalışanlar İstanbul'a terfi bile ettiler. Asker yoldaşlarının kaderini paylaşmadılar.
28 Şubat'ın 'sivil kanadı'? Onlar şu ara ne durumda?
Onlar, şu sıra 'Ergenekon'u karartma ve sulandırma' ile meşguller. Öyle olduğu için, bende 28 Şubat-Ergenekon irtibatı kuşkuları uyanıyor.
Mehmet Altan yazısını 'Suçluları cezalandıran bir (hukuk) yoksa da... Onları kenara iten bir (hayat) var' diye bitirmişti.
28 Şubat'ın 'sivil kanadı' için geçerli değil bu saptama.
Geçerli olduğu vakit, Türkiye virajı dönmüş olacak zaten..."


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın